Rumların yeni lideri Nikos Anastasiadis, 28 Şubat’ta Bakanlar Kurulu’nu açıklayarak göreve başladı...
   Tam 15 gün sonra da, Avrupa Birliği’nin taleplerine boyun eğerek, tarihte benzeri görülmemiş bir şekilde banka mevduatlarının bir kısmına el koymayı kabul etti...
   Bundan daha cesur bir karar olabilir mi?..
   Ülke liderleri için en zor karar savaş ilanıdır...
   Çünkü savaşın ne getirip, ne götüreceği belli değildir...
   Can ve mal kayıplarının boyutunu önceden kestirmek imkansızdır...
   Ne var ki; banka mevduatlarıyla ilgili bu karar, Kıbrıslı Rumlara 1974 Barış Harekatı kadar ağır geldi...
   Anastasiadis; kendisine oy verenlerden küfür işiteceğini bilerek bu adımı atmak zorunda kaldı...
   Bizdeki siyasiler gibi “Seçmenlerimize söz verdik, onu, şunu, bunu yapamayız” demek ve ülkeyi iflasa götürmek yerine, yapması gerekeni yaptı...
   İnsanların paralarına el koymak doğru bir yaklaşım mıdır?..
   Kesinlikle değildir...
   İnsan haklarına aykırıdır...
   Ancak madalyonun bir de öteki yüzüne bakmak gerekiyor...
   Madalyonun öteki yüzünde, Güney Kıbrıs’ın (Dünyanın tanıdığı şekliyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin) intiharı vardır...
   Anastasiadis’in açıklamasına göre; iki büyük bankadan birinin kapanması, 8 bin banka çalışanının işsiz kalması, devletin de 30 milyar Euro kadar mevduat sigortası ödemesi gerekecekti...
   Bugüne kadar 17 milyar Euro’yu bulamayan bir ülke 30 milyarı kesinlikle bulamazdı...
   Öyleyse; Anastasiadis, bu tehlikeli virajı mümkün olan ‘en az zararla’ kapatmak için AB’ye boyun eğdi...
   Rum liderinin bir başka icraatından daha söz etmek istiyorum...
   Göreve başladıktan sonra Başkanlık Sarayı’na iki basın danışmanı atadı...
   Bir tanesi, Alithia gazetesinin eski Yazı İşleri Müdürü Bambos Haralambos...
   Alithia DİSİ’yi destekleyen bir gazeteydi...
   Bambos Haralambos iyi tanıdığım bir gazetecidir...
   Üç dilli Diyalog gazetesini yayınladığım dönemde, Rumca yazıların düzeltilmesinde büyük yardımlarını gördüm...
   Bir süre önce, Alithia’dan ayrılarak, DİSİ’ye basın danışmanı olmuştu...
   Öyleyse; Anastasiadis ‘kendisine yakın’ birini sarayda görevlendirdi!..
   Peki diğer isim?..
   İşte burada farklı bir yaklaşım var...
   İkinci isim; sol kesime yakınlığıyla bilinen Makarios Druşuotis’tir...
   Druşuotis geçmiş yıllarda, Kıbrıslı Türklere yönelik Rum saldırılarının bir kısmını cesurca kaleme aldığı için fanatiklerden çok sayıda ölüm tehditleri almıştı...
   Anastasiadis; solculuğuna bakmadan Druşuotis’i de saraya aldı...
   Bir de kendimize bakalım...
   Bugünkü UBP iktidarı CTP, TDP veya YKP’ye yakın duran birisini danışman yapar mı?..
   Kesinlikle yapmaz...
   CTP yapar mı?..
   O da yapmaz...
   CTP bir aralar ‘ılımlı siyaset’ çerçevesinde ‘Birleşik Güçler’ formülünü geliştirmiş, o çerçevede parti ile hiç ilişkisi olmayanları da yanına çekmişti...
   Sonrasında ne oldu?..
   Dr. Gülboy Beydağlı, bunun yanıtını bir süre önce “Bize hiç güvenmemişlerdi” sözleriyle verdi...
   Mesele bu kadar basit...
   İki toplumun ‘siyaset kültürleri’ arasında çok büyük fark vardır...
   Biz daha çok gerilerdeyiz!..