Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon’la görüştüğünde Kıbrıs konusunda anlaşmayan tarafın Rumlar olduğunu vurgulayıp Genel Sekreterden Bürleşmiş Milletler için daha aktif bir rol istediğini söylüyor. Tabi bu söylem hem Türkiye’den hem de KKTC’deki devlet yönetiminde daha önce defalarca duyular, alışılagelmiş bir söylem.

Cumhurbaşkanı Eroğlu Avrasya Üniversitesinde “anlaşma mümkün olduğu kadar anlaşmama da mümkündür” demiş.  Acaba bu ne demektir? Sayın Cumhurbaşkanı eğer Rumlarla anlaşma olmazsa aniden anlaşmama üzerinde bir mutakabatın sağlanacağını mı söylemek istiyor? Bizlerin daha önce duymadığı bir gelişme oldu da atladık mı acaba? Cumhurbaşkanının söylediğinin pozitif bir gelişmeye yol açabilmesi için ya Rumların “biz Tirklerle anlaşamıyoruz, artık kendi yollarımıza gitme zamanı geldi” demeleri gerekir ya da başka bir gücün “yeter artık bunlar anlaşamıyor, bari iki ayrı devleti tanıyalım” demesi gerekiyor. Cumhurbaşkanının söylediklerini defalarca okudum ancak neye dayanarak böyle bir şeyi söylediğini anlayamadım. Yoksa Kıbrıs konusunda bile adece popülizme mi geçtik?

TC Başbakanı erdoğan zaten her fırsatta anlaşmazlığın Rumlardan kaynaklandığını ve Türk tarafının anlaşmayı istediğini ancak bunun da bir sınırı olduğunu ve görüşmelerin ilelebet sürdürülemeyeceğini söylemekte.

Öte yandan Cumhurbaşkanının Özel Temsilcisi Kudret Özersay “Kıbrıs sorununun BM zemininde denenmeyen hiç bir yöntem ve müzakere edilmeyen hiç bir tarafı kalmadı. Aslında bakarsanız Kıbrıs sorunu bitmiştir”dedi. Bu söylemi açarsanız aslında çok önemli detaylara değinmekte. Sayın Özersay’ın söylediklerine katılmamak elde değil.

Ancak yukarıda sıraladığım tüm söylemlere tekrar bir göz attığınızda ortaya ilginç bir tablo çıkar. “Rumlar anlaşmaz”, “müzakereler sıfırı tüketti”, “artık devam edilemez” teması aslında ortak görüş. Peki o zaman bir sonraki adımımız nedir? Çıkıp onu da açıklayacak bir yetkili yok mu?

Hani şu meşhur “B Planı” vardı ya? Ona ne oldu? Hani eğer anlaşamazsak Rumları elimizin tersi ile itecek ve B Planını uygulayacaktık? Sahi B Planı neyi içeriyor acaba? Bunu da bize açıklayacak biri yok gibi görünüyor.

İstanbul’da alışveriş yapıyorum ve veznedeki genç bana Kıbrıs’ın ekonomisinin ne durumda olduğunu soruyor. “Biz insanlik dışı bir ambargo altında inim inim inliyoruz.” Deyip epey örnekler veriyorum. Genç üzülüyor ve bunun farkında olmadığı için hayretler içinde olduğunu da gizlemiyor.

Taksiye biniyorum, söför “Abi, hühümetimiz sizden vazgeçse de Türk halkı yanınızdadır. Ben askerliğimi Kıbrıs’ta yaptım. Gerekirse tekrar gider sizin için savaşırım” diyor. Bir devlet yönetiminin en üst seviyesinde söylenenlere bakın bir de taksi söförünün söylediklerine.

Bu arada Kıbrıs’ta bize ambargo uygulandığını farketmeyenler var ya? Acaba diyorum hepimiz ambargolu yaşamı “normal” olarak mı kabul etmeye başladık. Acaba bu populist söylemler sadece bizi bu günlük idare etmek için mi söyleniyor?

Bir yerlere sürükleniyoruz ama ne olduğu pek de belirli değil. Sizi bilmem ama siysiler böyle söylemleri tekrarladıkça ama eyleme de dönüştürmedikçe ben biraz rahatsız oluyorum.