Rauf Denktaş ile Serdar Denktaş arasındaki fark, Kıbrıs Türk siyasal yaşamındaki dönüşümü anlatan en güzel örnekler arasında yer alır.
Rauf Denktaş’ın gençlik yılları, Kıbrıslı aydınların Türk milliyetçiliğine yöneldiği dönemlere rastlar. Rauf Denktaş’a göre o dönemde “uykudaki tomurcuklar patlak vermiş ve yeşil Kıbrıs’ta Türk bayrakları kızıl laleler gibi dalgalanmaya başlamıştı.”
Rauf Denktaş’ın kuşağı Kıbrıslı Türkler’in “anavatana bağlanarak” var olabileceğine inanan bir kuşaktır.
Rauf Denktaş’ın bütün siyasal yaşamına yön veren hakim duygu da Türkiye özlemidir. 1960 cumhuriyetine “taksim” diyerek tavır almıştı. Fakat daha ilginci kendi kurduğu devleti bile ikincil görmesiydi.
Herhalde Rauf Denktaş’ın Türkiye’ye iltihak etmek için KKTC’den vazgeçmeyeceğini iddia edecek kimse yoktur. Ard arda sıraladığı “devletinize sahip çıkın” telkinlerine karşın, gerçek hislerine yenildiği anlarda ağzından “entegrasyoncu” sözcükler dökülüyordu.
KKTC’yi kurduktan 14 yıl sonra Hatay’da “Türkiye’ye bağlanmaktan başka çaremiz yoktur” dedi. Hem bu açıklaması hem de bu açıklamayı yapmak için seçtiği yer, devleti hangi maksatla kurduğunun açık göstergesiydi.
Rauf Denktaş’ın Türkiye’ye bağlanma ülküsü, fiziki bağlanmayı hayal edecek kadar coşkuluydu.
Kıbrıs’ta günlerce Erdoğan’ın çılgın projesinin “Anadolu’dan Girne’ye bağlanan bir köprü” olduğu şakası yapıldı. Oysa bu proje Denktaş için şaka değildi.
Bir dönem MHP’nin İstanbul Belediye Başkan adayı da olan mimar Ahmet Vefik Alp, Denktaş’ın kendisinden böyle bir proje istediğini açıkladı.
Rauf Denktaş, 1990’lı yıllarda adaya davet ettiği mimara “Ahmet Bey oğlum Anamur’la Kıbrıs’ı birbirine bağlayan bir yol yapsanız” demiş. Mimar “ama böyle bir proje çok rantabl olmaz” diyecek olmuşsa da Denktaş üstelemiş: “Yaparsın oğlum, yaparsın. Hadi şu Rumlar’ı bir korkutalım.”
Gerçekten de İstanbul Teknik Üniversitesi’nden bir ekip Ahmet Vefik Alp başkanlığında Denktaş’ın istediği projeyi hazırlamış. Hatta Hürriyet gazetesi projeyi “Yavru vatana köprü” diye manşete taşımış.
Serdar Denktaş’ın siyasal çizgisi, Kıbrıs’ı bir şekilde Türkiye’ye bağlamaya ant içen babasından epey farklı.
“Kıbrıslılık” vurgusuna öfkelenen ve “Kıbrıslı olarak sadece eşekler vardır” diyen babasının aksine o her fırsatta “Kıbrıslı Türk milliyetçisi” olduğunu açıklıyor. Hatta kendisini bu akımın önderi olarak görüyor.
“Entegrasyoncu” babasının “vatan haini” saydığı siyasal gruplarla birlikte mitingler tertipliyor.
Türkiye hükümeti Ak Parti’ye yakın bir bürokratı “kara günler geçiren” Kuzey Kıbrıs’ı ıslah etmek üzere , “Ak Akça kara gün içindir” diyerek görevlendirdiğinde buna en çok diklenen Serdar Denktaş oldu.
Elçilik önünde “kendi evimizin efendisi olalım” diyerek imza topladı.
Büyükelçi Akça’nın pakete ilişkin son açıklamalarına verdiği yanıt, siyasal anlayışının özeti gibiydi: “Vesayet altında siyasal irade olmaz.”
Zaman akıyor... Türkiye’ye iltihakı düşleyen Türk milliyetçisi kuşağın yerini, kendi kendini yönetmeyi kafasına koymuş yeni bir kuşak aldı.
Bu yeni kuşak Anamur-Girne köprüsünü yıktı; açık denizlere göz dikti...