Belki duymuşsunuzdur, geçtiğimiz hafta içerisinde Avrupa Parlmentosu Başkanı Alman Martin Shulz Türkiye'ye resmi ziyarete geldi. Yaptığı her görüşme sonrası da ilginç açıklamalar yaptı.

Kıbrıs konusunda bize sempati duyar havalarında müzakerelerin bir sonuç üretmemsinden duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Sözlerini de hani şu anda moda olan “umudumu yitirmedim, çözüme ulaşılableceğine inanıyorum” la bitirdi. Verin adama bir madalya, bir de kebap. Bu arada Türkiye'nin güneşini nasıl bulduğunu da sorun. Eminim çok sevdiğini ve ileride tatil için geleceğini de söyleyecektir. Alın size Türk dostu. Hem de Avrupa Parlementosu başkanı...

Bir başka görüşme sonrası AKP'nin artık Türkiye'nin AB'ye girme fikrine eskisi kadar bağlı olmadığının AB kurumlarında gözlemlendiğini belirtti. Tabi bir “dost” olarak. Yok sizler Türkiye'ye her gün çamur atacaksınız, bir sömürgenizmiş gibi davranacaksınız, Kıbrıs Rum tarafını “AB Başkanı” olarak yücelteceksiniz ama Türkiye'yi yöneten parti AB için zil takıp oynayacak. Bu nasıl mantıktır?

Bu arada Avrupa Konseyi Başkanı Belçikalı Van Rompuy da Shulz'dan geri kalmayarak Kıbrıs Rum tarafına gitti ve Hristofyas'ı “Cumhurbaşkanlığı Sarayında” ziyaret etti. Ziyaret sonrası yaptığı açıklamada ise Avrupa Konseyinin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti'nin AB dönem başkanlığına olan desteğini hatırlattığını ve buna herkesle birlikte Türkiye'nin de saygı duymak “zorunda” olduğunu belirtti. Evet yanlış okumadınız, adam “zorunda” kelimesini kullandı.

Kıbrıs konusunda ise hedefin “AB içerisinde olacak birleşmiş bir Kıbrıs'ın” olduğunu söylemiş Van Rompuy. Rompuy efendinin şu an iki ayri devlete ayrılmayı tartışan Belçika'nın eski Başbakanı olduğunu da belirteyim de adamın ne sağının ne de solunun belli olmadığını anlayasınız. Ha bir de belitmeden geçemeyeceğim, Sayın Avrupa Komisyonu Başkanı Rompuy aslında çok adil ve tarafsız biridir ve Kasım 2009'da Belçika Başbakanı iken Türkiye'nin AB üyeliği ile ilgili yaptığı bir açıklamada aynen “Türkiye hiçbir zaman AB'ye üye olamayacaktır. Eğer Türkiye'yi AB'ye üye yaparsak Avrupa'nın Hristiyan değerlerini ayaklar altına almış oluruz” demişti.

Dönelim taa Türkiye'ye kadar gelip bizleri engin görüşleri ile buluşturan Shulz Beye. Bilgi Üniversitesinde yaptığı konuşmada Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için önce Türkiye içerisinde tamamen özerk bir Kürt bölgesi kurmasını ondan sonra ancak üyeliğinin gerçekleşme olasılığının bulunduğunu söyledi. Yani orada bir Anayasa varmış veya yokmuş önemli değil. Avrupalı arkadaş Mustafa Kemal'in kurduğu koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ne “dost” tavsiyesinde bulunuyor ve örnek olarak da Kuzey İrak'ta bulunan (kendi deyimiyle) “Kürdistan”ı gösteriyor ve n'olmuş yani ne güzel işliyor diyor.

Adam Türk dostu ya? Bilge Üniversitesi de Sayın Shulz'a bu engin bilgi ve tavsiyelerini paylaştığı için Onursal Doktora verdi. Evet, tam bir kamera şakası gibi ama inanın goğru! Yani adam oralara kadar gitmiş, eli boş geri gönderilir mi? Sonra evine dönünce herkes ne diyecek, değil mi?

İşte AB'nin tepesindekilerin Türklere yaklaşımı budur. Onlar Türkiye kökenli veya Kıbrıs kökenli ayırımı pek yapmıyorlar. Türkleri ne kadar sevdiklerini (!)ve bizleri kucaklamaya hazırlandıklarını devamlı bize hatırlatıyorlar.

Biz Kıbrıs Türkleri olarak bize düşen kendi ülkemizi yüceltmeye çalışmak ve ne AB'den ne de BM'den medet ummamaktır. Düzeni beğenmiyorsak o zaman düzeltmek için birşeyler yapalım. Sorunun değil çözümün parçası olalım. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni daha iyi günlere taşımaya bakalım çünkü Anavatan dışında dostumuz olmamıştır ve bu gidişle de olmayacak gibi görünüyor...