Dün 15 Temmuz Rum-Yunan faşitst darbesinin ve darbecilerin Nikos Sampson liderliğinde tüm adanın bir Helen Cumhuriyeti olarak ilan edilmesinin, ayni zamanda Rum ve Yunanlıların bu uğurda birbirlerini acımasızca ketledişlerinin yıldönümüydü.  Kıbrıs Türkleri olarak hatırladığımız bir çok tarihi olaylar vardır. Ancak 15 Temmuz’un bizler için çok önemli bir kırılma noktası olduğunu her zaman hatırlamalıyız. 15 Temmuz, bize Rum-Yunan yayılmacılığının her fırsatta nasıl hortlayabileceğini hatırlatan bir gündür. “Hemen şimdi Barış” diye diye bize unutturlumaya çalışılan bir gündür ve bundan dolayı da çok önemlidir.

Kıbrıs sorununun 20 Temmuz 1974’de başladığını söyleyenler dünyayı yanıltmaya devam ederlerken bizler de tarihi gerçekleri dünyanın gözüne sokmaya devam etmeliyiz. Sadece tek bir doğru olduğunu ve bunun da saklanamayacağını dinleyene dinlemeyene haykırmalıyız. “Geçmişte olan oldu şimdi biz önümüze bakalım” diye bir saçmalığa sakın kanmayınız çünkü bunu söyleyenler sizleri uyutmaya çalışanlardır. Size özgür bir devlette insanca yaşamayı çok görenlerdir. Sakın unutmayalım ki geçmişinden ders almayanlar ayni hataları tekrarlamakla yükümlüdürler. Aydın gelecekler ancak geçmişimizi çok iyi bilerek ve geçmişte olanlardan dersler çıkararak mümkün olur. Bu Rumların bizlere yaptıkları için de böyledir, 1974’den beridir kendi kendimize devletimizin yönetiminde yaptıklarımız için de böyledir.

Bu sabah Amerikada doğup henüz sadece iki yıldır Kıbrıs’ta yaşayan iki oğlumu da karşıma alıp 15 Temmuz’da bir darbe yapıldığını ve Rum ve Yunanlıların kendi aralarında bile katliamlar olduğunu anlattım. Çocukların ilk sorusu “Peki neden böyle bir şey yapmışler Baba?” İşte bu çok önemli soruya “Hemen şimdi barış”çılar ne cevap verirler acaba? Bence gerçeklerden kaçıp bunu şu veya bu karanlık ve bilinmez güçlere yüklerler ve sonra da aslında Kıbrıslı Rumlar ve kıbrıslı Türkler’in rahat bırakılsalardı ne güzel beraber yaşamış olacakları yalanına hem kendilerini hem de bizleri inandırmaya çalışırlardı. Ancak bu nafile bir yaklaşım olurdu çünkü gerçek bu değildir. Gerçekte Bu adada Türkler ve Rumlar genel anlamda hiç bir zaman dostça, barış içerisinde yaşamadılar. Hatta bunun böyle olduğunu sanan bazı Türklerin gün gele kendi köylerindeki Rum komuşularının nasıl canavar kesildiklerine şaşırmış olduklarının hikayelerini çok dinledim güneyden göç eden arkadaşlardan. Bundan dolayı ben Rumların bizim de çıkarlarımızın gözetildiği bir anlaşmaya hiç bir zaman evet demeyeceklerine inanırım. Bu inancı da tarihi gerçeklere ve kişisel deneyimlerime dayandırırım.

Fakat iş bununla bitmiyor. Biz 15 Temmuzları aşıp kendi devletimizi kurmuşuz ve bunu sürdürme kavgası vermekteyiz. Bu davaya yapabileceğimiz en kötü şey devletimizi iyi yönetmememizdir. İşte o zaman davaya ihanet etmiş oluruz. Kıbrıs Türkü, size sesleniyorum: Dün 15 Temmuz’un yıldönümüydü ve Cuma gün de 20 Temmuz Barış Harekatının 38. yıldönümünü kutlayacağız. 38 yılda sizce ülkemizi hakettiği yere getirebildik mi? Herşey çok güzel diyorsanız o zaman size söyleyecek sözüm yok. Cevabınız ülkemizin hakettiği yere gelemediğini içeriyorsa o zaman orada burada suçlu arayacağımıza aynaya bakmalı ve suçun hepimizde olduğunu kabul etmeliyiz. Atatürk “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dediğinde bunu duvarlara pankartlar üzerinde asmamız için değil, esas gücün halkta olduğunu ve yönetimin her zaman halktan aldığı güce dayanarak işbaşına geldiğini bize anlatmak için söylemiştir. O zaman kötü yönetildiğimizi düşünüyorsan daha iyisini yapabilecek kadroları arayıp başa getireceksin. Biz daha iyisini hakediyoruz diye düşünüyorsan daha iyisinin yapılabilmesi için katkı koyacaksın. Yani istediklerine ulaşabilmek için artık uyanacaksın...