Birinci körfez savaşı Amerika Birleşik Devletleri ve müttefikleri tarafından Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak ordusunu Kuveyt’ten çıkarmak ve onu olabildiğince zayıflatmak için yapılmıştı. Bunu takiben Saddam’ın kuzey bölgelerinde yaşayan Kürt ve Türkmenlere acımasızca saldırması ile ortaya çıkan insanlık dramı binlerce hatta onbinlerce insanın Türkiye sınırından kuzeye, Türkiye’ye geçmeleri ile çok daha kötü bir boyut kazanmıştı.

O günlerde Türkiye gereken ve kendine yakışan insani yardımı esirgememiş ve sığınmak için Türkiye’ye geçen bu insanları barındırmış, Saddam’ın uzanamayacağı Mısak-ı Milli sınırları içerisinde onları korumuştu. Ne yazık ki sınırı geçenler sadece masum insanlar değildi. Onların arasına karışan art niyetli hain PKK’liler de vardı. Ellerini kollarını sallayarak Türkiye’ye geçmiş, örgütlenmelerine ve eylem yapmalarına çok kolay bir ortam bulmuşlardı.

Bu ikinci körfez savaşı ile tekrar yaşandi ve yine kötü oluşumlar hem Türkiye’ye sızdı hem de ABD’nin korumasında kuzey İrak’ta artık bir özerk yapı oluştuğundan Kandil dağında onbinlerce PKK’lı serbestçe koruma altında yaşamaya koyulmuşlardı. Halen bu teröristler hemen her gün Türkiye’ye sızıp orada hain eylemler yapıp masum insanları katletmektedirler.

Mesut Barzani ise hem dost hem de düşmanı oynayarak bir yandan Türkiye’ye yardımcı olur gibi göstererek bir yandan da hem PKK’ye hem de Suriye’de olan PKK uzantısı oluşum PYD’ye her türlü yardımı yapmaktadır.

Türkiye ise Suriye’de olan gelişmelerin daha başlarında bence çok erken ve gereksiz derecede çok sert çıkışlarka taraf olarak elini erken açmış oldu. Bu da Barzani ve PKK’nın ayni zamanda da Esad’ın Türkiye’ye karşı elini güçlendirdi. Esad hemen anlaşarak Suriye’nin kuzey bölgelerini Kürt’lere bıraktı ve Barzani-PKK ikilisi de hemen eğitim ve malzeme yardımı yaparak Türkiye-Suriye sınırına bu tetöristleri yerleştirdi.

Hatırlarsanız Beşir Esad’ın babası Hafız Esad hayatta iken Apo ve PKK Suriye’de veya Suriye kontrolü altındaki Lübnan’ın Bekaa vadisinde konuşlanmış ve Suriye’nin direk koruması altındaydılar. Yıllarca PKK Suriye’nin yardımıyla Türkiye’nin içini vurdu. Bu sorun bu şekilde Türkiye’nin yetiştirdiği en iyi devlet adamlarından, iyi insan, Kıbrıs Türkü’nün kurtarıcısı Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit tankları Suriye sınırına dayayıp “ya Apo ve PKK’yi verirsiniz, ya da gelip biz alırız” diyene kadar da sürmüştü. O zamanki Esad hemen Apo’yu ülke dışına kaçırmış ve PKK’nın da Suriye’den gitmesine neden olmuştu.

Yıl 2012, şimdi oğul Esad yönetimdeki son günlerinde Türkiye’ye karşı Kürt kartını oynadı. Üstüne üstlük bir Türk jetini de düşürüp resmen Türkiye’ye meydan okudu.  Dediğim gibi Türkiye eğer sert çıkışları erken yapmasaydı, sabırlı ve dengeli bir diplomasi izleseydi bence bu durum da böyle olmazdı ama geldiğimiz noktada Türkiye Cumhuriyeti çok dikkatli olmak zorundadır. Olası iç savaşın genişlemesi gerçekleşirse çatışmanın içerisine çekilmemesi gerekir. İnsani yardım başka, Mehmetçiği Suriye’ye gönderip içinden çıkılamayacak bir girdaba dahil olmak başka şey.

Kürt oluşumları bu destabil durumu kendi “özerkliklerini” güçlendirmek ve yaymak için kullanmaya çalışacaklardır. Bunu mümkün olduğu kadar dost ülkelerin de yardımı istenerek diplomatik yollarla durdurmak gerekmektedir. Ayni şey Suriye için de geçerlidir. Türk Dışişlerinin ciddi çözümler üretmesi zamanıdır çünkü ortada olan bazı olasılıklar hiç de iyi sonuçlar getirmeyecektir. Yanıbaşımıza sıcak savaşın gelmesi de İran’dan başlayarak Türkiye’yi ve hatta İsrail’i içine çekme olasılığı olduğundan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır.

Ortadoğu her birkaç yılda bir böyle kaynamaya başlar. Dilerim sadece biraz kaynayıp soğur yoksa çok kötü şeylere gebe bir durum sözkonusudur.