O, hayatını Kıbrıs Türk halkına adadı.

Daha 15 yaşındayken İngiliz sömürge yönetimi döneminde gazetelerde köşe yazıları yazmaya başladı.

O, ilkokuldan başlayarak hep arkadaşlarını motive ve organize etti ve bir gün gelip Kıbrıs Türkü’nün kendi özgür devleti olacağını onlara bıktırıncaya kadar tekrar etti.
Gün geldi İngiliz sömürge yönetimince coplandı, tutuklandı.

Türkiye’ye üniversite için gitti ama orada iken bile Kıbrıs’tan TMT tarafından eğitim için gönderilen arkadaşlarını barındırdı. Kıbrıs’a ilk defa Türkiye’den muhabir olarak haberler gönderdi.

1963 olayları patlak verdikten hemen sonra, birkaç arkadaşı ve eşi ile birlikte Mağusa Sancağı’na bağlı olarak Canbulat Radyosu’nu hayata geçirdi. Birkaç ilkel araç-gereçle Mağusa bölgesindeki halkımıza moral pompalayacak bu önemli olayı 10 Şubat 1964’de kendi sesinden “Burası Canbulat Radyosu; burası Mağusa Canbulat Radyosu... Mağusa Mücahidinin sesi” diyerek başlattı.

O günden başlayarak her gün Kıbrıs’ın her köşesinde gelişen olayları ve kendi yorumunu radyodan halka sundu. Bu yorumları “unutulan tarihi gerçekler” olarak bir kitapta toplamak için çalışmalarını tamamlamıştı. Kitaba “Şu Bizim Kıbrıs” adını verdi.
Ne yazık ki zamansız aramızdan ayrıldı ve kitabının basılmış şeklini göremedi. Ama yazdıkları Kıbnrıs Türk halkına ışık tutmaya devam edecek...

Bu kitap, tam anlamıyla bir tarihtir. Düşünün; sayfaları çevirdikçe o günlerde gerçekleşen olayları gün be gün oradaymış gibi yaşıyorsunuz. Gerçekleri öğrenirken de yorumlarında O’nun inanılmaz ileri görüşlülüğünü öğrenir ve hayret edersiniz. 1964’te başlayarak yazdığı ve ileride bu böyle olacak dediği, bugün gerçekleştiğini artık bildiğimiz o kadar şey var ki...

Dün O’nun doğum günü olan 23 Şubat’ta, Dış Basın Birliğinde “Şu Bizim Kıbrıs” kalabalık bir gazeteci, yazar, mücahit arkadaşları ve yakınlarının katılımı ile tanıtıldı ve halkımıza satışa sunuldu. Bu bize bıraktığı kitap dizisinin ilk cildidir. Diğerleri de hazırlanıp size sunulacaktır.

Şimdi ben sözü O’na bırakacağım. Bakalım kitabı için ne demiş:

“‘‘Kıbrıs’ta olaylar, geliyorum diyordu…

Rumların silahlı saldırılarının bir günde hazırlanmadığı açıktı. ‘Enosis’, öncelikle kilise ve ona paralel olarak Rum-Yunan cephesinin büyük çoğunluğunun hedefi idi.
2003 yılında bile Rum liderler o günkü hareketlerini ‘‘özgürleşme’’ olarak nitelemeyi ve hatta özür dilememeyi tercih etseler de, plânlarının ‘‘etnik temizlik’’ olduğu tarihi belgelerde mevcuttur. Olayların gerisine sarkarak, bir gazetecinin gözü ve notları ile yaşanan olayları genç kuşaklara aktarmak arzusundayım.

Ben, kökleri çok gerilere dayanan ‘‘Ulusal Kurtuluş Savaşı’’nın öyküsünü bir tarihçi gözüyle değil, bir gazeteci olarak aktarmak istiyorum. Bir günde üç-beş görev yüklenerek, şapkamı değiştirerek soyunduğum bu mücadele bana gurur verdi ve hâlâ daha o günleri anarak, gurur duyarım. Tek bir anından utanç duymuyor, aksine övünüyor ve bu mücadeleyi başta evlâtlarım olmak üzere gelecek kuşaklara bırakıyorum. Çünkü bu, bir avuç Kıbrıs Türk Halkı’nın kanla, ateşle yazdığı mücadele destanıdır.

CANBULAT RADYOSU, GaziMağusa bölgesinde başlatılan Ulusal Mücadelenin sesini duyurmak için TMT ‘‘Mağusa Sancak’’ı tarafından yoktan var edilmişti…

Bu kitap içerisinde var olan Haber-Yorum’lar, bir dönemin günü gününe kaleme aldığım ve radyoda okuduğum tarihsel belgeleridir.’’


O kim mi?
O, her zaman kalbi insan sevgisiyle dolu olan,
O, ölümsüz insan,
O, halkıyla bütünleşmiş, hiç bir zaman unutulmayacak, her zaman sevgiyle anılacak,
O, gazeteci-yazar,
O, eski bakan, milletvekili,
O, gerçek bir halk adamı,
O, İsmet Kotak,
O, benim babam...