Türkiye’de AK Parti’nin zaferiyle sonuçlanan seçimden Kıbrıs Türk siyasal yaşamı için nasıl bir kıssadan hisse çıkarılabilir?

AK Parti’yi Türk halkın gözünde bu kadar yücelten şey sadece güncel başarısı değil. Halk belli ki Erdoğan hükümetinin performansından fazlasıyla memnun. Fakat oy oranının yüzde 50’ye tırmanmasını sağlayan başka bir şey daha olmalı.

AK Parti’nin siyasal koordinatları, Türk halkının temel kültürel ve ideolojik yapısına çok uygun. Erdoğan’ın balkon konuşmasında Adnan Menderes ve Turgut Özal’dan söz etmesi tesadüfi değil. AK Parti, zamanında Menderes’in DP’sini ve Özal’ın ANAP’ını besleyen ideolojik damardan besleniyor.

Bu üç siyasal yapının ortak özelliği aynı anda hem muhafazakâr hem de modernleşmeci olmak. Türkiye’deki temel siyasal beklenti, ilk bakışta birbiriyle çelişik gibi duran bu iki özelliği harmanlamayı gerektiriyor.

Yani halk öncelikle, dini ve geleneksel inanç iklimiyle barışık ama “muasır medeniyet” hedefine kilitlenmiş partileri tercih ediyor.

Bir tür “muhafazakâr liberalizm” olarak nitelenebilecek ve ilk bakışta siyasal literatürün bildik tasnifi içinde sırıtan bu modelin izlerine Osmanlı’nın son döneminden beri rastlamak mümkün.

Lale Devri’nde başlayan ve “Batılı gibi gelişmek ama Doğulu olarak kalmak” biçiminde basitleştirilebilecek ıslahatçı yaklaşımların “muhafazakâr modernleşmeci” bir karaktere sahip olduğu söylenebilir.

AK Parti “inançlı” ve “kalkınmacı” yönleriyle Türk halkının temel beklentisini karşılıyor. Oysa CHP “kalkınmacı” bir söylemi öne çıkarmaması bir yana, inançları ıslah etmeye yönelik “mühendis” tavrı yüzünden vatandaşın ilgisinden uzak. Keza MHP, “milli ve manevi değer” fetişizmiyle yetindiği ölçüde geriliyor.

AK Parti’nin başarısı dönemsel akıştan ziyade toplumsal bellek ve kültürel formlar hesaba katılarak anlaşılabilir. Aslında bunların tüm siyasal analizlerde hesaba katılması gerekiyor.

Kıbrıs’ta da politika özgün ideolojik ve kültürel maziyle çerçevelenmeye muhtaç. Çünkü bizde de yurttaşın beklentilerini belirleyen bir güncel ve tarihsel bağlam var.

“Gelişmek”, “kalkınmak” ve “modernleşmek” türü sözcükler bu topraklarda eskiden beri yankılanıyor.

Kıbrıslı Türkler eskiden beri kalkınmak istiyorlar. Bu isteği politikasının tam merkezine yerleştirmeyerek, gününü laf kalabalığı ve dar örgüt toplantıcıklarıyla heba eden hiçbir parti içtenlikli bir halk desteğine ulaşamaz.

Toplumun nispeten yeni sayılabilecek ikinci temel yönelimi ise “müstakilleşme.” Toplum kendi kendini yönetmek istiyor. Müstakilleşme yolunda zafiyet yaratan her siyasal hamle yurttaş katında lanetleniyor.

Türkiye’de “muhafazakâr modernleşme” beklentisini karşılayan bir siyasal öbek var. Kıbrıs’ın beklentisi ise “modernleşmeci müstakilleşme.”

En baştaki soruyu yanıtlama zamanı galiba geldi...

İşte Türkiye’deki seçimin Kıbrıs için kıssadan hissesi: Toplumsal hissiyatı hesaba katarak siyaset yapmanın mucizesine inanan her partinin politik iksirinde, birer tutam “kalkınma” ve “kendi kendini yönetme” fikri muhakkak olmalı.