New York zirvesinden çıkan sonuç ilk bakışta olumlu sayılabilir. Çünkü kapanış açıklamasında “kriz” ya da “kopma” çağrışımı yapacak herhangi bir ifade yok.

Hatta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri, taraflar arasında kritik bazı konularda uzlaşma sağlandığını bile söyledi. Daha da ileri gitti, tarafların üretken ve enerjik performansının, kendisini kapsamlı bir çözüm konusunda cesaretlendirdiğini belirtti.

Liderlerin bundan iki ay sonra yeni bir zirvede buluşmak üzere sözleşmeleri de olumlu. Demek ki köprüler atılmamış.

Fakat bütün bunlar, meseleye “görüşme mühendisliği” açısından bakılınca ümit veren şeyler. Bundan önceki zirvelerin çoğundan sonra, benzer şekilde cesaretlendirici açıklamalar yapıldığı unutulmamalı.

BM yetkilileri şimdiye dek çıkıp da “her şey kötü gitti, liderler içeride birbirleriyle didiştiler; bunlardan çözüm falan beklemeyin” demediler. Diplomasi böyle konularda “negatif” değil “pozitif” bir dil kullanmayı gerektiriyor.

İşin aslını öğrenmek için iki tarafın medyasında görüşmeden sonra çıkmaya başlanan “perde gerisi” haberlerine bakmak gerekir.

Göreceksiniz hem Rum hem Türk medyası birkaç güne kalmaz, kendilerini temize çıkarmak isteyen liderlerin sızdırdığı “biz uzlaşmacı davrandık, karşı taraf yan çizdi” türü haberleri pompalamaya başlayacak.

İşin aslı şu ki, Kıbrıs sorunu öyle iki günlük kamplarda çözülebilecek bir sorun olmaktan çıktı. Yıllardır yürütülen müzakere mühendisliği, iki tarafın sosyal esnekliğini silip götürdü.

Zaten gündelik hayat, birleşmeye elverişli bir seyirde akmıyor. Toplumlar arasında ciddi bir duygusal uçurum var. Her şeyi otomatiğe bağlanmış görüşmelerde ya da yılda birkaç kez düzenlenen çiftlik kamplarında çözmeye çalışmak boşuna.

Son zirvenin sonucu görüşme mühendisliği açısından bakılınca “olumlu” ama toplumsal gerçeklik zemininden bakılınca “faydasız.”

Bir kere şunu akıldan çıkarmamak lazım: Kıbrıs görüşmeleri, sorunu çözmekten ziyade, çözümsüzlüğü karşı tarafa fatura etmek için yapılıyor. Bu bakımdan yapılan şey “müzakere”den çok “müsabaka”yı andırıyor.

Diplomatik açıklamaların ve karmaşık cümlelerin örttüğü esas gerçek şu: Kıbrıs sorunu bu tür yöntemlerle çözülemez. Çünkü ne ekonomik ne sosyal ne de politik düzlem, çözüm için elverişli...

Barışçı retoriğe sadık kalarak duygusal temenniler dile getirmek de bu gerçeği değiştirmeye yetmiyor.

Aslında BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un açıklamasında kullandığı bir tabir son derece açıklayıcı. Genel Sekretere göre artık “son oyun” zamanı. Olan bitenin “oyun” olarak nitelenmesi son derece isabetli olmuş…  

Meseleye karamsar bakmak, bu coşkulu günde biraz ağır kaçmış olabilir. Ama müzakere mühendisliğinin herhangi bir merhalesini, Kıbrıs sorununu çözecek nihai adım saymanın yaratacağı hayal kırıklığı konusunda toplumca deneyim sahibiyiz.

Yani “olumlu” şeylerin aynı zamanda “faydasız” olabileceğini öğreneli çok oldu…