Petrol yüzünden patlak veren “kriz”, aslında bir kriz değil de çözümün ta kendisi sayılabilir mi?

Taraflar oldukça öfkeli görünüyorlar... Türk tarafı “aramaya asla izin vermeyiz” diyor; Rum tarafı ise “ne aramadan vazgeçeriz ne de tehditlere pabuç bırakırız” karşılığını veriyor... “Savaş” sözcüğünün bile telaffuz ediliyor olmasına bakanlar, kızgınlığın son safhada olduğunu düşünebilirler.

Sakın bu öfke de göstermelik olmasın? Kıbrıs sorunu denilen şeyin hamalı olmaktan bitkin düşmüş kesimler, içten içe derin bir “ohh” çekip, artık bu yükten kurtulmaya hazırlanıyor olamazlar mı?

Kıbrıs petrol içinde yüzdüğüne göre, hiçbir şey eskisi gibi kalmayacak. Örneğin bütün politikasını 1960 ruhunun etrafında oluşturan Rumlar, şimdi buna ters bir hamleye giriştiler.

Rumlar, ne oldu da yıllarca, “aslolan 1960 cumhuriyetidir; ülkemizin Kuzey yarısı işgal altındadır; ortak vatan ülkümüzdür” dedikten sonra, birden bire 1960’ın ortaklarını ve dolayısıyla 1960 ruhunu denize attılar?

Şurası çok açık: Kıbrıs’ta taksim gerçekleşiyor. Bu bilebildiğimiz kadarıyla Rumlar’ın en istemediği şeydi... Fakat yine de taksimin kapısını kendi elleriyle açtılar.”Güney’in egemeni benim” diyerek, aslında Kuzey’i Türkiye’ye bırakmış oldular.

Galiba bunu bir strateji hatası olarak değil de, yeni koşulların dayattığı bir tercih olarak görmek gerekiyor.

Bir yanda, bildik “işgal altındaki vatan parçamız; evlerimiz, Girne’miz...” türü marazi retorik; diğer yanda bölgesel gücünü artırma telaşındaki Türkiye’ye karşı İsrail ve ABD gibi güçlü müttefikler edinme fırsatı...

Bir yanda uluslararasında “anlayış” sağlayan mağdur rolü; diğer yanda petrolün getireceği zenginlik ve gerçek jeostratejik önem...

Rumlar, taksim istemiyorlar ama petrolün sağlayacağı imkânları hesaba katarak taksimi göze aldılar...

Gelelim Türk tarafına... Sürecin en öfkeli tarafı Türklermiş gibi görünüyor. Hem Türkiye hem de KKTC yönetimi öfkeden çılgına dönmüş gibi yapıyor. Ama aslında olup bitenler Türk tarafının “gizil” stratejisine çok uygun.

Bir kere taksim gerçekleşiyor... Yani artık “bu son şans, müzakereler yıl sonuna kadar sonuç vermezse yeni alternatifler düşüneceğiz” demeye gerek kalmadı. Bu hengâme içinde müzakere etme ihtimali zaten yok. Dolayısıyla “çözümden kaçan taraf” olma korkusu ortadan kalkmış oldu.

Üstelik daha önce “çok da bizimmiş” gibi durmayan Kuzey açıkları, sınırsız bir kullanım alanımıza dönüşüverdi.

Kıbrıs sorununun çözümü, küresel ekonomik hesaplar içinde ufak bir detay... Kıbrıs’ta iki ortaklı yeni bir devlet kurulması dev dünya şirketleri bakımından önemli bir potansiyel taşımıyor.

Taksimin de ekonomik getirisi yoktu. Ama “petrol”, işin rengini değiştirdi. Hem Rumlar, hem de bazı küresel firmalar için... Türkiye zaten taksimi politik olarak isteyen taraftı... Böylece çıkarlar örtüşmüş oldu...

Artık bu saatten sonra “Kıbrıs’ta taksim engellenemez.”