Kıbrıs’ın jeopolitiği, bugüne kadar “askeri” ve “siyasi” ağırlıklıydı. Petrol bir bakıma adanın jeopolitiğini ve paradigmasını değiştirdi. Burası artık “ekonomik” olarak da önemli bir yere dönüştü.

Büyük devletler için Kıbrıs eskiden de önemli bir yerdi. Fakat adayı önemli kılan şey doğrudan kendi ekonomik değeri değildi. Bu küçük ülke, devlerin ekonomik hesapları içinde dolaylı bir öneme sahipti.

Burası için hep “uçak gemisi” yakıştırması yapıldı. Güçlü devletler için ada, yakın coğrafyaya ulaşabilmek için iyi bir basamaktı.

Taşıdıkları ekonomik potansiyel bakımından Ortadoğu ülkelerinin kontrol altında tutulması gerekiyordu. Kıbrıs’a bu maksatla kullanılacak bir “üs” olma vazifesi biçilmişti.

“Askeri” misyon, Soğuk Savaş döneminde daha da belirgindi. Batı için, Doğu Bloku’na karşı Akdeniz’de “hücre” sahibi olmak oldukça önemliydi. Bu bakımdan Kıbrıs’a yönelik Batı kaynaklı siyasal mühendislik projeleri hiç eksik olmadı.

ABD ve İngiltere gibi dev Batılı devletlerin, büyük “ekonomik” hesapları içinde, “askeri” ve “politik” bir tahkimat unsuru olarak rol biçtikleri Kıbrıs, şimdi parasal olarak da “boyundan büyük” bir önem kazandı.

Ada düne kadar, önemli bir coğrafyaya yakın olmaktan kaynaklanan dolaylı ekonomik değere sahipken, bugün kendi açıklarında uyuyan petrolün keşfiyle iyice kıymete bindi.

Kıbrıs sorununun uluslararası algısı bundan önce duygusal bir söylemden besleniyordu. Özellikle Rumlar’ın etkili “işgal, bölünmüş vatan, sözde devlet” propagandası karşılık buluyor ve böylece “Kıbrıs’a şefkatle yaklaşma” eğilimi doğuyordu.

Ama bu duygusal düzlem, ekonomik değere sahip değildi. Kıbrıs sorununun çözümü ya da çözümsüzlüğü en azından küresel şirketler bakımından pek önem taşımıyordu. Çok uluslu, küresel ölçekli firmalar burayla yeterince ilgili değillerdi.

Annan Planı kabul edilseydi, Kıbrıslılar’ın hayatı kökten değişecekti. Ekonomik olarak yeni fırsatlar doğacak ve yeni bir ortam oluşacaktı. Fakat çözümün yabancılara sağlayacağı ekonomik imkânlar epey cılız kalacaktı. AB sınırları içinde rahatlıkla ticaret yapan Avrupalı şirketler, yeni ve küçük bir pazara daha kavuşacaklardı, o kadar…

Üstelik yeni Kıbrıs’ın sorunlarını çözmek için yüklü miktarda kaynağa ihtiyaç duyulacaktı ve bunun için medet umulan yer yine Batı olacaktı. Nitekim yer değiştirecek göçmenlerin iskânı için gereken paranın uluslararası bir konferansla bulunması tasarlanıyordu.

Durum artık farklı. Ada şimdi çok uluslu küresel şirketlerin ilgi alanına girdi. Malum; dünyanın lobi ağı en gelişmiş, politik uzanımlı hamleler yaptırma gücü en fazla olan şirketleri petrol ve doğal gaz şirketleri başı çeker… Bunlar Kıbrıs’a demirlemişse buradaki bütün paradigmanın gözden geçirilmesi kaçınılmaz hale gelmiş demektir.

Kıbrıs sorununun sıkıcı ezberi bozuluyor... Kaderimiz yeniden yazılıyor… Hepimizin yeni şeyler söyleme zamanı geldi...