Dün sabah Güney Kıbrıs’ta yayınlanan Cyprus Mail gazetesinde bir gün önceki bir röpörtajda Cumhurbaşkanı’nın Özel Temsilcisi Kudret Özersay’ın söylediklerinin analiz ve tepkisini okuyordum. Kendi kendime Kıbrıs konusunun ne kadar zaman geöerse geösin bir şekilde ayni kaldığını düşündüm. 24 Haziran 2011 tarihli rahmetli babam İsmet Kotak’ın yazdığı bir yazıdan bölümleri sizinle paylaşmak istedim. Hani Maraş verilsin, masadan sakın kalkılmasın diyenlere nasıl devamlı uyutulduğumuzu gösterir belki diye düşündüm.

“4  Mart 1964’de BM Güvenlik Konseyi’nin almış olduğu karar işgâlci Rumu adanın patronu kabul ettiği için Kıbrıs sorununda bugüne kadar anlaşma olamadı.Çünkü dünya örgütü “Silâhlı işgâlciyi tanıdı” ve yaptıklarına taraf oldu.Hatta yıllar içinde Kıbrıs Türkünü BM Güvenlik Konseyi kararlarından silkti,attı.Kıbrıs Türk Halkı  sadece “Görüşmeler “söz konusu olduğunda anımsanan bir taraf oldu.Hatta “Cemaat” olarak kabul edilerek işlem gördü.İki Cemaat(!) görüşerek soruna çözüm bulacaktır.Yani işgâlci Rum,Kıbrıs Cumhuriyeti’nin mal sahibi olarak otoritesini sürdürecek ama arada da “Görüşmeler yapılarak” ortak zemin bulunup bulunmayacağına bakılacak.

İşte bu bağlamda “Kıbrıs(Rum)Cumhuriyeti’ne” dönüşen bu yapı  Kıbrıs Türk Halkının elini bükebilmek için her türlü ambargoyu uygulamakta özgür olacaktır.Yapabilse Türk Halkının nefes borusunu da kesecektir.Onca silâhlı saldırıya,kıyıma,yasa dışılığa rağmen BM bunun karşısına geçmemekte aksine silâhlı Rum çetelerinin ve işgâlci Yunanlının yaptıklarına aldırmadan “Anlaşma sonunda ortaklık Cumhuriyeti” oluşturulacağını hayal etmektedir.Öncelikle de Rum ve Yunanlının bunu istemediğini, bunun için Türk Halkına ambargo uyguladığını görmezden gelmektedir.

BM örgütü Kıbrıs konusunda tarafsız davranmamaktadır.Bizim tarafa  gülücükler dağıtmaktadır.Downer de bu görevden ayrıldıktan sonra Rum ve Yunan santajını yazacağı kitabında anlatacaktır.Kendisinden öncekiler böyle yaptılar. Ban Ki Moon ise Anglo Amerikan ve Rusya’nın uydusudur.Onlar ne derse o olur.BM Güvenlik Konseyinde bu üçlünün istemediği hiçbir karar çıkmaz.Bunu BM dayatması ile yapılan Referandum sonuç kararının hala daha BM Güvenlik Konseyinden  çıkarılmamasından anlıyoruz.

O hâlde Dimitri Hristofyas’ın son açıklamalarını iyi okumak gerekmektedir:

1.”Türkiye AB üyesi olamaz”.Yani Rum ve Yunanlının hedefi budur.Buna göre politika yapmaktadırlar.

2.”İşgâl ve taksim kabul edilemez”.Yani Yunanlı adanın yarısını aldı,KKTC sayesinde geriye kalan topraklara  egemen olamıyor.Sıkıntı buradadır.Türkün elini  bükememek de en büyük sorun.

3.”2012 yılının ikinci yarısında AB dönem başkanlığını  birleşik ve federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devralmasını umuyorum” diyen Hristofyas,öte yandan görüşmeleri yokuşa sürerek,Türk Halkına insafsız ambargo uygulayarak bu anlaşmanın olmamasına çaba harcamaktadır.AB buna bakarak “Bir anlaşma olmadan Kıbrıs Rumunun tek başına işgâl ettiği Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB Başkanlığını üstlenemeyeceğini karar altına almalıdır”.

Değilse ambargo altında görüşme yapılamayacağına bakarak KKTC görüşmelerden çekilmelidir.Kıbrıs sorununa çözüm aranıyorsa,taraflara eşit yaklaşılmalıdır.Oysa BM taraflara eşit davranmıyor.AB taraflara eşit davranmıyor.Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Garantörleri olan İngiltere ve Yunanistan taraflara eşit davranmıyor.Bu onların çıkar sorunudur.Oysa bizim yaşam sorunumuzdur.Hak ve hukumuzun çiğnetilmemesi sorunumuzdur.

7 Temmuz’dan KKTC kanadını rahatlatacak sonuç çıkmayacaktır.Ödün istenen taraf olarak karşımıza çıkılacaktır.Bunu yaşadıktan sonra da görüşmelere devam kararı alınırsa, biliniz ki Türklük Dünyası savaşta kazanmak,masada vermek alışkanlığını terketmemiştir.”

Bu yazılanların üzerinden yaklaşık 10 ay geçmesine rağmen neyin daya iyiye gittiğini söyleyebiliriz ki? Yukarıda 7 Temmuz 2010 görüşmelerine yapılan referans şimdi de  BM raporu sonrası için söylenebilir.  AB kanadı ayni haman ayni tas Rum kayırıcılığına ve Türk tarafının uyutulmasına devam ediyor.  Acaba diyorum Türklük Dünyası savaşta kazandığını masada vermeye devam mı edecek yoksa yeter artık deyip KKTC’yi geliştirip yüceltmek için adımlar atmaya başlayıp ve Tayvan modeli şeklinde olsa bile dünyaya entegre mi edecek?