Güney Kıbrıs’ta yarın seçim var...
   Yaklaşık 545 bin seçmen, yeni cumhurbaşkanını belirlemek amacıyla sandık başına gidecek...
   Güneyde cumhurbaşkanlığı seçimi, milletvekilliği seçimlerinden çok daha önemlidir...
   Çünkü; hükümeti kuran ve Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakereleri yürüten cumhurbaşkanıdır...
   Kamuoyu yoklamaları yanıltmazsa, ana muhalefetteki DİSİ’nin lideri Nikos Anastasiadis ilk turdan seçimi kazanmış olacak...
   Anastasiadis; seçim propaganda sürecinde, diğer adaylar gibi Kıbrıs Türk basınına konuşmadı...
   Yakınlaşmaya karşı çıkan fanatik çevreleri gücendirmemek ve oy kaybetmemek amacıyla Türk basınından sürekli kaçtı...
   Kendisine destek veren DİKO ve EDEK adlı fanatik partilerden de çekindiği için sadece Rum seçmenlerini ve Rum medyasını dikkate aldı...
   Seçim sonrasındaki düşüncelerini de çok net bir şekilde ortaya koymadı...
   Referandumda Annan Planı’na destek verdi ama, cumhurbaşkanı olabilmek için koalisyon ortaklarına bu planı toprağa gömdüğünü söyledi...
   Ayrıca imzalanan protokolde ‘İki bölgeli, iki toplumlu federasyondan’ hiç söz edilmedi...
   Peki bundan ne anlıyoruz?..
   Elbette farklı yorumlar yapabiliriz...
   Faşist DİKO ve EDEK’in desteklediği Anastasiadis’le çözümün mümkün olmayacağını iddia edebiliriz...
   Bunun tam tersini de savunabiliriz...
   Seçim sonrasında koalisyon ortaklarını yeni bir çözüm planına ikna edebileceğini de söyleyebiliriz...
   Güneyde kim seçilirse seçilsin, unutulmaması gereken bazı gerçekler vardır...
   Birkaç tanesine göz atalım:
   -Bizim anladığımız şekilde eşitliğe dayalı bir çözüme kesinlikle razı olmazlar...
   -İki bölgeli, iki toplumlu federasyonu mutlaka sulandırmak isterler...
   -Türkiye’nin garantörlüğünün bugünkü şekliyle devamını asla kabul etmezler...
   -Kuzeydeki Rum mülklerini bize bırakmazlar...
   Öyleyse bunlarla nasıl anlaşacağız?..
   Anlaşabilmek için öncelikle kendi evimizi toparlamalıyız...
   Onların seviyesinden daha iyi bir ekonomik yapı oluşturmalıyız...
   Çevre konusunda iyileştirici önlemler almalı, adanın kuzey kısmını yaşanabilir bir bölge haline getirmeliyiz...
   Yerinden göç edecek insanlar için sağlıklı plan ve programlar yapmalı, bütçesini şimdiden hazırlamalıyız...
   Türkiye’den gelecek su ve elektriği, onların doğal gaz kozuna karşı kullanabilecek bir duruma gelmeliyiz...
   Bunların yapılabilmesi için de meclisi ve hükümeti çalıştırmalıyız...
   “Çözüm olmaz” düşüncesinin arkasına saklanarak, talan siyasetini sürdürmek yerine, elde kalan doğal güzellikleri korumalı ve buralara asla dokunmayacağımızı tüm dünyaya göstermeliyiz...
   Ve hepsinden önemlisi, istikrarlı bir tanıtma kampanyası başlatarak, Kıbrıslı Rumları ‘bizimle birlikte yaşamak zorunda oldukları’ konusunda ikna edecek dost ülkeler bulmalıyız...
   Özellikle Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve ABD, Kıbrıslı Rum siyasilere açık bir dille şu mesajı vermelidir:
   Geçmiş fikirlerin tümü tarihe gömüldü...
   Birleşmek ve birlikte yaşamaktan başka bir çareniz yoktur...
   Düşmanlıktan vazgeçiniz...