Mağusa Festivali’nde Anadolu Ateşi’nin dans gösterisi varmış… Grubu yıllar evvel izlemiş ve etkilenmiştik. “Kıbrıs’a kadar gelmişler, kaçırmak olmaz” diyerek yola düştük…
Kıbrıs’taki etkinliklerde ne yazık ki numaralı koltuk uygulamasına itibar edilmiyor. Organizatörler biletleri sattıktan sonra bir kenara çekilip kaosu seyretmekle yetiniyorlar. Bazı izleyiciler, sizden dakikalar sonra salonu ‘şereflendirecek’ tanıdıkları için el, ayak ve çanta gibi bilumum uzuvları ile eşyalarını kullanarak yer tutmuş oluyorlar… Size de elinizde biletle solda sağda yer dilenmek kalıyor.
Neyse, başımıza gelebilecekleri tahmin ettiğimizden, biletleri günler öncesinden aldığımız halde, gösteriden bir saat önce Salamis Harabeleri’ne ulaşıyoruz…
Niyetimiz kalabalık artmadan, sakin bir şekilde uygun bir seyir yeri bulmak. Ama ne çare… Giriş kapısı henüz açılmamış. Kaderimize razı olup, başlıyoruz beklemeye…
Kuyruk hızla uzuyor. İşin kötüsü herhangi bir tedbir alınmamış olması. Oysa bantla bir koridor açılsa kaynak tehlikesi kalmayacak.
“Olsun, böyle yerde kimse kimsenin önüne geçmez artık…” demeye kalmadan, bir grup ellerinde yastıklarıyla yanımızdan geçiveriyor. Sonrası felaket…
İnsanlar kuyruğa aldırış etmeden akın akın önde kümeleniyorlar. Hepsi bir model! Kimisi “ma ne sırasıdır be bu; gel biz öne gidelim” diyor… Sanki önündeki üç beş yüz kişinin, taşlı, tozlu ve karanlık yolları teperek Salamis’e gitmekteki maksadı karpuz almak olabilirmiş gibi…
Bazısı sağa sola bakmayınca görünmez olduğunu düşünerek, kafası yerde taarruz ediyor. Ama bir grup var ki hepsinden acayip! Kuyruktakiler homurdanınca “Ali öndedir” diyerek kendilerini savunuyorlar. Bu saçma gerekçe işe yarıyor. Herkes aptallaşıp “Ali kimdir? Ali’den bize ne? Ali önde olunca siz arkada olamıyor musunuz?” diye düşünürken bunlar izlerini çoktan kaybettiriyorlar…
Sabır çekerek kuyruk çilemizi tamamlıyoruz. Biz girene kadar orta bölüm tamamen dolmuş… Sadece önde protokol türü bir yer boş. Zabıta ara ara kimsenin tanımadığı bazı insanları alıp oraya oturtuyor.
Biz yanlarda bir yer bulup yerleşiyoruz. Meğer çilemiz daha yeni başlamış! Neden sonra anlıyoruz ki merdivenle geçiş boşluğunun kesiştiği yere oturmuşuz.
İnsanlar önce merdiven basamaklarına yerleşiyor. Bu konuda görevlileri uyaran arkadaşımızın çenesi kısa ve net bir yanıtla kapatılıyor: “Bi şey değil…”
Kısa sürede kendimi merdiven basamağı pozisyonunda buluyorum. Merdiveni tıkalı gören eze çiğneye üzerimden geçiyor.
Etraf tıka basa dolmuş ama ha bire içeriye insan pompalanıyor. Meğer kapıda “ayakta kalmaya razı mısınız?” diyerek bilet satmaya devam ediyorlarmış.
Gösterinin başlaması izdiham yüzünden gecikiyor. Önümüzdeki kıç trafiğiyse, gece boyunca azalmıyor. Bizim için ilk 20 dakika; önümüzde ayakta dikilenlerle kavgayla geçiyor.
Uyarıya rağmen sigarasını tüttüren hodbinlerin yüzümüze üfledikleri duman da cabası…
Ha bu arada gösteri mi? Galiba güzeldi…