Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’ye döndü. Böylece iki olağanüstü gün nihayete ermiş oldu. Birkaç güne kalmaz, her şey eskiye döner.

Erdoğan, afişlerde bizi bir süre daha selamlamaya devam eder. Ama yollardaki çizgiler silinmeye, refüjler çöp dolmaya yüz tuttukça Erdoğan’ın gittiğini idrak etmemiz kolaylaşır.

İki gün boyunca “vay be nasıl da çalışıyorlar” dedirten ve yüksek performansıyla parmak ısırtan devlet, Erdoğan veda için el salladığı anda siestaya çekilmiştir bile…

Tek bir aracın güvenli geçişi için yol kenarlarını itinayla temizleyen polis ve zabıta çoktan sırtını dönüp gitmiştir.

İstediğinde park edilebilir yerleri dahi boş tutmayı başaran ekipler artık ofislerine çekildiler. Yol kenarlarını, araçlarımızı döküm saçım bırakarak, yeniden istila edebiliriz.

Tek sarı çift sarı fark etmez. İsteyen istediği yere arabasını bıraksın... Nasıl olsa “personel sıkıntısı” var; devlet her yere bir çift göz yerleştiremez!

Erdoğan’ın burada olduğu sürede gerçekten de memleket bir başkaydı.

Normal zamanların kanıksanmış ataletinden eser yoktu. Yollardaki sokaklardaki hummalı faaliyet görülmeye değerdi.

Yıllarca çizilmeyen çizgiler, kapatılmayan çukurlar ve temizlenmeyen pislikler bir çırpıda hallediliverdi. Kavşaklar pek bir şık hale getirildi.

Memleket iki günlüğüne bir başka memlekete dönüştürüldü. Bu durum biri iyi, biri kötü iki şeye delalet.

İşin iyi yanı şu: Demek ki isteyince yapabiliyoruz... Vergilerimizle yapılandırılan kurumlar, işlerini ciddiye alınca hakikaten başarılı olabiliyorlarmış.

Bu gerçekten iyi bir şey. Demek ki potansiyelimiz yok değil. İki gün boyunca bu şekilde çalışan ekiplerin normal zamanlarda bunun yarısı kadar iş çıkardığını düşünsenize…

Gelelim işin kötü tarafına: Bu belediyeler ve bu devlet kurumları bizi zerre kadar umursamıyorlar… Baştakiler Erdoğan’dan korktukları kadar kendi vatandaşlarından korksalar biz bugün cennet gibi bir yerde yaşıyor olabilirdik.

Erdoğan için yapılanların normal zamanlarda “lüks” sayılması ne devletin devlet ne de yurttaşın yurttaş olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın tahammül edemeyeceği pisliğe ve düzensizliğe, demek biz razıymışız. Erdoğan için yaptıklarını bizden esirgiyor olmaları ama bizim buna sessiz kalmamız başka nasıl izah edilebilir?

Henüz hiçbir şey için geç değil. Şimdi vatandaş, iki eliyle yöneticilerin yakasını kavramak zorunda.

“Sende ne cevherler varmış böyle? Bundan böyle hele bir benim yolumun, yaya geçidimin çizgisini yenileme, refüjleri temizleme ve park kaosuna göz yum da ben sana gününü göstereyim!” dersek burası yaşanılır bir yere dönüşür.

Yok eski kabullenmişliğimizle marazlı bir şekilde mırmır etmekle yetineceksek, başımıza gelecek her şey müstahakımızdır.

Yaşadıklarımız kaderimizin değil, keyfiyetimizin eseridir…

Keşke biraz da kendimizi sayıp kendimizden korksak…

İşte o zaman şenlikten şenliğe tekrarlanan o şarkı da anlamını bulmuş olacak.