Cuma gün Geçitköy barajının temeli atılacak. “Asrın Projesi” denilen Türkiye’den KKTC’ye deniz altından getirilecek su gerçekten mühendislik açısından dünyada bir ilk olacak. Başka yerlerde de deniz altından su pompalanması gerçekleştirilmektedir ancak bu kadar derinden ve bu kadar uzak bir mesafeye ilk defa su taşınması denenecek.
İşin siyasi bir yanı da var tabi. Su hayat demektir, dahası su güç demektir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda enerji ve su ülkelerin jeopolitik poletikalarını etkileyecek en inde gelen iki unsurdur. Bundan dolayı bu projeden elde edilecek suya “barış suyu” diye hitap edenler de var. Kıbrıs’ta Rumlar bir gün aniden yataktan doğru tarafından kalkarlarsa ve Türkler’le iki eşit olarak yeni bir ortaklık devleti kurmak isterlerse bu sudan da yararlanabilirler ve barış suyu ismi de bir anlam kazanmış olur. Tabi Rumların bunu yapmalarını beklemek çok geniş bir hayal gücü gerektirdiğinden ben elde olan gerçeklere ve konumuza döneyim...
Yıllar önce, 1970 döneminde Türkiye’den Kıbrıs’a su getirmek fikrini ilk ortaya rahmetli babam İsmet Kotak attığında alay konusu olmuş ve gazetelerde elinde hortumla mesaryayı sularken çizilmiş karikatürleri bile yayınlanmıştı. Aslında her zaman olduğu gibi O’nun eşşiz vizyonu ufuksuz bazı kişiler tarafından doğru algılanamıştı. Yıllar sonra kendi çabasıyla İsrail’den bir şirket ve İsrail hükümetinin de desteğiyle Türkiye’den KKTC’te su getirmeyi projelendirip buradaki ve Türkiye’deki yetkililere sunmuş ama O’nun heyecanı gösterilen ilgisizlik karşısında hayal kırıklığına dönüşmüştü. İsrail bize Türkiye’den suyu almamızı onların da KKTC’den su alacaklarını söylüyor, bunu da finanse edeceklerini ekliyor ama bizden tıs yok. Bu 1980’li yıllarda yapılsaydı sizce KKTC hala daha tanınmamış bir devlet olarak kalırmıydı yoksa İsrail’le başlayan hareket devam mı ederdi?
Neyse, o günler geride kaldı ve bugünkü “Asrın Projesi”ne geldik. Su 2014’de 7 Mart’ta akmaya başlayacak. Peki KKTC olarak biz ne gibi hazırlıklar yapıyoruz? Gerçekten gelecek olan suyu etkili şekilde kullanmaya hazır mıyız yoksa “hele bir aksın da düşünürüz” mantığıyla günleri mi geçiriyoruz?
Bahsedilen su miktarı bizlerin içme suyumuzu karşılamak için değil geriekten KKTC’yi kuru tarımdan sulu tarıma geçirecek müthiş bir miktardır. O zaman Tarım bakanlığımızın acil olarak iki yıl sonra başlamak üzere ülkemizde hangi tarım ürünlerini yetiştirmemiz gerektiği konusunda çalışma yapması gerekmektedir. Bu çalışma sadece üretimle sınırlı olmamalı ve hemen dış temaslar yapılarak Pazar yaratılmalıdır. Su Geçitköy barajına akmaya başlamadan üreticimiz hangi ürünü yetiştireceğini, bunu en çağdaş şekilde nasıl gerşekleştireceğini ve de en önemlisi kime satacağını bilmelidir.
Tarımda iki yıl çok az bir zaman dilimidir. Bundan dolayı da kaybedilecek zamanımız yoktur Bu çalışmaların halen yapıldığını ve de çok yakında halkımızın ve tabi ki çiftçilerimizin bir bilgilendirileceğini umarım. Eğer yetiştirilecek ürünler konusunda bilgilendirme ve eğitim hemen yapılmazsa korkarım treni kaçıracak ve su akmaya başlamasına ragmen akan suyu etkili bir şekilde kullanıp ekonomik kazanca dönüştüremeyeceğiz.
Tekrar etmekte yarar görüyorum: Sunun gelmesini beklemeden dış pazarların saptanması ve müşterilerin kim olacağına, hangi ürünlerü kime satacağımıza kadar belirlenip ona göre ürün belirlemesi ve eğitim yapılmalıdır. Bu ülkenin tarımcısı eline böyle bir su kaynağı verildiğinde Tarım bakanlığının liderliğine bakacaktır. Onlara gereken destek ve eğitim verildiği taktirde de ihracata büyük bir katkı görülecektir.
İşte Rumların keyiflerinin gelmesini beklemek yerine ülkemizi geliştirmek için ileri adımların atılması gereken bu günlerde KKTC’nin böyle projelere ve bunların getireceği sonuçlara ihtiyacı vardır.