GARGA’YA MEKTUP VAR
Bir Pazar yazında okudum seninde ‘eften püften bir Pazar Haberi’ paylaşmak istediğini…E tabi bir haberci olarak isteyeceğin, ‘güzel bir haber paylaşmak okuyucularınla’…babamda elli yıllık bir çiftçi. O da bu yılın başında bizden yani çocuklarından bir proje istedi…Hani yıllardır üzüm üreticisi ya…bu yıl dedi piyasaya bir farklılık getirelim, ‘özel poşetlerde yapalım satışı, etiket koyalım üzüm üzerine…bilsin müşteri hangi köyde yetişir bu üzüm, hatta isimleri vardır tarlalarımızın onları da yazalım….bir farklılık olsun daha Avrupayi dursun marketlerde…güvende arz etsin tabi’..Harun abi senin ‘eften püften Pazar yazın’ nasip olmadı ya, oku bak nasıl oldu bu yılki hasat macerası…….
ÜZÜMDEKİ KALINTIYLA MI YOKSA BİRBİRİMİZLE OLAN MÜCADELE Mİ BU?
Kıbrıs’ın Kuzeyinde bağcılıkla uğraşan iki köy biliriz. Bunlardan biri Yeşilyurt diğeri Mehmetçik. Güney’den Kuzeye göç ederken bu insanların birçoğu dünyada bir kültür olan bağcılığı da beraberinde getirmiş. Yani, canını kurtarmayı başaran hayallerini de kurtarmaya çalışmış. Ekmeğini de dalgalı denizde balık avlamaya çalışan balıkçı gibi kazanmaya çalışıyor, şu kargaşa içinde.
Doğa şartları bağcılığa elverişli... Dünyanın en güzel sultani üzümleri yetişir bu adada. Ne yazık dünya tadamaz bu üzümleri çünkü ‘ihraç’ edilemez. Ambargolardan dolayı. Yerli halk yiyebilir(di) bir tek…Yiyebilir(di) diyorum çünkü ülkemizde gelmiş geçmiş hükümetlerimizin aktif olarak uyguladığı benimsenmiş bir ‘TARIM POLETİKASI’ nede ‘İYİ TARIM’ politikası maalesef yok. Eğer olsaydı, bugün üretici ‘bilinçsizlikle’ suçlanmaz, tüketici ‘acaba üzümde kalıntı var mı’, ‘böğrülcede kalıntı var mı’ diye de sorgulamazdı….çünkü ‘İYİ TARIM’ uygulamalarının olduğu ülkelerde tarım daireleri, zirai ilaç satıcıları, devlet labotuarları, üreticiler, tarladaki ekinlere bakım ve pestisitle mücadele için ilaç kullanmakla mükellef insanlar tarımın ‘BİRLİKTE ÇALIŞAN PAYDAŞLARINI’ oluştururlar. Zamanında denetler ve denetlenirler. Bu birlikte çalışmanın da tek amacı olur, ‘İyi tarım, Kaliteli ve Güvenilir Üretim’.
İktidar tarım uygulamasını- ki burada hangi zirai ilacın kullanılacağını, bağcılığın nasıl yapılacağını, pestisit analizlerinin ne zaman yapılacığını ‘ZAMANINDA ve SÜREKLİ EĞİTİMLE’ üreticisini bilinçlendirerek, muhalefetse yapacağı ‘(YAPICI) ELEŞTİRİLERLE’ iktidarı eleştirirken hem ‘ÜRETİCİYİ hem TÜKETİCİYİ’ koruma amaçlı bir politika izler/izlemeli.
Ama ne yazık ki bugün ‘Kıbrıs’taki Bağcılık üzerine’ bir tarım politikasının olmaması olayı sadece ‘üzümdeki kalıntıyla mücadele’ olarak bırakmamış bir tarafta bir kısım üretici ekmek gailesiyle kimle nasıl mücadele edeceğini düşünürken, bir kısım (üretici) da ya hakikaten bilinçsizlik ve güvensizlikten yada meyve veren ağacı taşlamak ve konuşmak amacıyla sadece konuşuyor. Yalan yada yanlış konuşuyor. Kahve konuşması olarak bunlar normal karşılana bilenecek ama gereksiz söylemler. Önemli de değil. Ne varki, ‘Üreticiyi korumak’ amacı altında Güzelyurt milletvekili Sn. Fatma Ekenoğlu’nun mecliste yapmış olduğu dünki (29 Eylül 2011) gündem dışı konuşmasını üzüntü ve hayretler içinde basından okuduk.
TAK aracılığyla basına düşen haber kısaca şöyleydi ‘’Ekenoğlu üzümlerin hasadın ortasında denetlenmesinin yanlış olduğunu, çünkü bir kısmının halen piyasada olduğunu ifade ederek, yetkililerin önerdiği ilacı kullanan üreticilerin ürünlerinde ilaç kalıntısı bulununca mağdur olduğunu kaydetti. UBP örgüt başkanı olan bir üreticiye hasat izni verildiğini öne süren ve Tarım Dairesi’ni duyarsızlıkla suçlayan Ekenoğlu, üzümden yapılan sucukların denetlenip denetlenmediğini sordu…’
Şimdi yukardaki alıntıda Sn. Milletvekilinin gündeme getirdiği gibi zamanlamadaki hata üreticiyi mağdur ederken tüketici de mağdur etmiştir. Hasad ortasındaki denetleme gecikmiş bir denetlemedir. Yapılanda çok doğru bir eleştiri. Ne varki, bir milletvekili olan Sn. Ekenoğlu öncelikle bilmeli ki şu anda hasad ortası çoktan geçti ve ekimin ilk günlerindeyiz. Bağla uğraşanlar bilirki hasad ortası temmuz sonu, Eylülün ilk haftaları yani bu ayların ortasında hasad edilmiş üzüm, açıklamanın yapıldığı tarihe kadar piyasada zaten meyvenin doğası gereği kal(a)maz. Mümkün değil. Üzüm, tarladan markete gidene kadar 48 saat içinde eriyebilen bir meyve. Şu anda da piyasadaki meyve, şu kargaşaya direnebilmiş, temiz meyve.
Bir diğer konu, evet yetkililerin önerdiği ilaçlar kullanıldı. Sn. Milletvekili’nin de cümlesinin devamında söylediği ‘UBP örgüt başkanı’ da ‘o yetkili kişilerin’ söylediği hatta ‘EUROPEAN FOOD SAFETY ASSOCIATION’ (EFSA) yani ‘AVRUPA GIDA GÜVENİLİRLİĞİ’ BİRLİĞİ’ tarafından kullanımı 2002 yılından beridir kabul edilen, onlarca bilimsel çalışmayla hala daha California, İtalya, Fransa gibi sofralık ve şaraplık üzüm üretilen ülkelerde kullanılan ilaç(lar) üretici(ler) tarafından kullanılmıştır. Analizler’de kalıntı çıkınca da diğer bir çok üretici gibi ‘örgüt başkanı’ da mağdur olmuştur…!
Sn. Milletvekili’ne belli ki ‘EKSİK BİLGİ’ verilmiş yada öyle bir duyum alınmış. Keşke, bu kadar hassas bir konuyu önce araştırsaydı. Çünkü, sağlığın ne kadar önemli olduğunu çok iyi bilen, kimsenin sağlığıyla oynayacak kadar manevi değerlerini yitirmiş insanlar değiliz. Bahsi geçen başkan örgüt başkanlığı sıfatıyla değil bu ülkenin bir insanı, sosyal sorumlulukları olan, arkadaş çevresinde sosyal sorumlulukların gelişmesi için kendi başına bir şeyler yapmaya çalışan biri. Kendi sorumluluklarını keşvederken, sorumluluk kazansınlar, örnek işler yapsınlar diye örneğin çevresindeki genç arkadaşlarını ‘Toplu Kan Bağışına Teşvik eden’, maalesef nerdeyse her gün kötü haber aldığımız genç çevresine kendince yön vermeye çalışan ve alın teriyle kendi mücadelesini veren biri. Nerde bile bile insanlara ilaç kalıntısı yüksek üzümü yedirmek… Yok bizde öyle cesaret….!
Ne varki anlaşılan bazı üretici yada üreticilerin mağduriyetini ifade ederken acısını başkasından çıkarma, meyve veren ağacı taşlama politikasını bir milletvekilinin ‘partizanlık’ politikası içine çekme mantığını maalesef yanlış bulduk.
Çünkü, bugün Yeşilyurt’ta bağcılık yapan ve zamanında ürününü hasad edememiş ‘çiftçilikle uğraşan HERKES MAĞDUR OLMUŞTUR’. Yaklaşık yetmiş yılı aşkın bir zamandır dede ile başlayan, babayla devam eden ve bu saatten sonra nerede yaşayacaksak bizlerle devam edecek bağcılık bize bir tek sıfat kazandırmıştır. O da, ‘Çiftçiliktir’ ve sadece ‘çiftçiliktir’. Bugün, Sn. Milletvekili Ekenoğlu’nun bahsettiği ‘Örgüt başkanı’nın’ Ailesi yetmiş yıldan fazladır bağcılıkla uğraşmakta, 80-100 ton üzümden 25 tona yakın üzüm hasad edebilmiştir. Çünkü, diğer birçok üretici gibi hasad için 85 gün beklemiştir.
Her ne kadar beklemiş olmak bize ve birçok üreticinin maddi kaybına sebep olmuşsa da bu zarar insanların kalıntılı üzümü tüketmesinden iyi. Biz aile olarak, zararın neresinden dönersek kardır mantığıyla hareket ettik. Bu dönem içinde farklı zamanlarda rutin bir şekilde üzümü dalında kalan tüm üreticiden numune alınmıştır. Eriyende erimiştir. Alınan numuneler hem Türkiye’de hem KKTC’de analiz edilmiştir. Defalarca. Analizlerde ‘Kalıntı Üst Sınırı’ yani ‘Maximum Residue Level’ (MRL) aşılmışsa o bağdan hasad etmek yasaktır. Bu yasağı ihlal eden üretici cezaya çarptırılmaktadır. Dolayısıyla, yasaklanmış bağdan üzüm hasad eden çiftçi de bu ürünü pazara sürende suçlu sayılır. Sn. Milletvekili tarım dairesinden bu bilgiye erişebilirdi. Yani, kimin bağına ne zaman tahlil yapıldı ve kim ne zaman kesim yapabilir raporu aldı erişilebilir bir bilgi olsa gerek. Ahmet Mehmet’in erişmesi zor olabilir ama bir milletvekilinin bu bilgiyi alması zor olmamalı. Lefkoşa’nın pazarından olmadı marketteki kasalar içine bile bakılsa ‘Referans/KKTC Laboratuarın’dan’ verilen ‘temiz’ kağıdı alınmış üzümlerin hasad edildiğini görebilirdi. Bağlarında son 85 gündür kalıntı çıkan üreticiler en azından kendi adımıza söyleyelim biz, her kalıntı çıkışında ‘KESİM YAPMAYACAĞIMIZA, YAPTIĞIMIZ TAKDİRDE SUÇ OLDUĞUNU BİLDİĞİMİZE DAİR İLGİLİ DAİREYE İMZA VERDİK’.
Bugün, üzümü hem iklim hemde karmaşık mücadeleye direnebilen hem referans hemde KKTC labarotuarından ‘hasad edilebilir raporu’ verilen herkes bizde dahil olmak üzere‘üzümümüzü hasad ettik’ ama sadece biz değil bir çok üretici zarar etmiştir. Çünkü, 45 derece sıcakta üzümün dayanması, şartlarla üreticinin mücadelesi zor. Kahvede yada gazetede çıkanlarda bir çok üreticinin (haklı)serzenişi.
Belli ki Sn. Milletvekili’nin ‘ÖRGÜT BAŞKANINA’ hasad izni verildi söylemi sadece bir kahve konuşmasını irdelemeden meclise taşımadan ibaret….bunu Ahmet, Mehmet kahve sohbetinde söyler, söylesinde önemli değil….Evet, bizde X kişinin üzümü temiz dendiğinde ‘ee neden bizim ki değil diye sorguladık. Sabah kahvede karşılaşınca da HAYIRLI OLSUN’ dedik. Biz, hakkımızı sabırla ve sadece gerekeni yapmaya çalışarak bekledik. Elbette o labarotuarlarda çalışanlar da o işi yıllardır yapıyorlar. Güvenmek istemeyebiliriz ama Güvenmek zorundayız. Çünkü, biz Kıbrıs’ta yaşıyoruz. 85 güne yakın bir süre sabrettik. İlacı satan firmalarla, EFSA ile temasa geçip bilimsel boyutunu öğrenmeye çalıştık….. EFSA ve EU Rapid Alert System for Food and Feed (RASFF)’den de aldığımız bilgiler doğrultusunda gerek analizler gerekse ‘İyi Tarım’ konusunda çok şeyler öğrendik. Üzümün meyvesinde kalıntı yoksa o üzüm suyunun üzüm sucuğunda da kullanılabileceğini öğrendik…..ha kalıntı varsa üzümde, zaten suyunda da vardır…en azından mantıken öyle olması gerekiyor.
Kahve muhabbetlerini kahvede bırakalım. Ahmet Mehmet’le daha çok mücadele eder..ortam müsait….Biz, ekmeğimiz için mücadele ediyoruz…Müslüma’nın kurusuyla oruç açabildiği‘ÜZÜM’, Hristiya’nın kutsal saydığı ve şarab olarak tüketmeyi çok sevdiği ‘ÜZÜM’…sadece bir NİĞMET….Niğmet üzerinden nemalanmaya çalışmak niye? Bir YAPTIĞININ, Birde söylediğinin FARKINDA…ha birde aldığı kararların arkasında duran ve durabilen İNSANLAR LAZIM BU ADA’NIN HER SEKTÖRÜNE…!!!
Yoksa kaç tane Kıbrıs var toprağında çilek, üzüm, portakal, greyfrut, limon, mandalin, zeytin, kavun, karpuz, patates, fasulye yetişebilen…! Toprak var da….!
Saygılarımla,
‘Örgüt Başkanı’ Ailesi Adına