Ülkede bir tartışmadır gidiyor: Ekonomi iyiye mi gidiyor kötüye mi?

Hükümete göre her şey yolunda. Bu görüşe itiraz edenlerin sayısıysa epey fazla. Pek çoklarına göre düzelme falan yok.

Tartışmanın iki tarafı da kendini haklı çıkaracak bazı verilerden yararlanıyor. Hükümet bütçe açığının azaldığını, ihracatın tırmanışa geçtiğini ve turist sayısının arttığını açıklıyor. Ötekilerin en güçlü argümanıysa memur maaşlarıyla sigortalı ücretlerinin ödenememiş olması.

Ekonomi işte böyle bir şey. Ne şekilde görmek isterseniz görebilirsiniz. Bazı rakamlara sığınarak ülkede müthiş bir refah olduğunu savunabilirsiniz. Ya da tam tersi, rakamları berbat bir gidişatın göstergesi sayabilirsiniz.

Ünlü bir anekdot vardır; “komşunuz haftada iki tavuk yer, siz hiç tavuk yemezsiniz ama istatistik bilimi sizi haftada bir tavuk yediğinize inandırır” diye…

Sayılar, veriler, dökümler… Sonuçta hiçbiri hayat kadar gerçek değildir… Ekonominin durumunu kavramak için muhakkak rakamlara ihtiyaç var. Ama sadece sayılara bakmak kâfi değil.

Ekonomik durumu sadece verilerden ve bazı teorilerden yola çıkarak yorumlamanın bir sonucu da, yurttaşın ekonomiye ilişkin kanaatlerinin hafife alınması oluyor. Ekonomi uzmanı ya da ekonomiyle ilgili bir yetkili ya da temsilci olmayan kimselerin bu konuda görüş beyan etmesi neredeyse ayıp sayılıyor.

“Kimse bilmediği işlere burnunu sokmasın” tavrı, doğrudan yurttaşları ilgilendiren bu konunun, yurttaştan kaçırılarak tartışılmasına yol açıyor. Örneğin dövizin yükselmesi, binlerce borçlu insanı perişan ettiği halde; sırf büyük sermayenin çıkarına olduğu durumlarda “olumlu bir gelişme” oluveriyor.

Bizde de hem “ekonomi iyiye” gidiyor diyenlerin hem de “gidişat kötü” diyenlerin, meseleye yaşam alanlarının bütününü hesaba katarak baktıkları şüpheli.

Medyada ekonomiyle ilgili olarak en çok siyasi partilerin, sendikaların ve Sanayi Odası ile Ticaret Odası gibi örgütlerin sesi duyuluyor. Sendikacı, memurun haklarını gözetiyor. Sanayicinin derdi kendine ilişkin muafiyetler, fonlar… Tüccarınki de öyle… Hükümete göre her şey, her koşulda mükemmel; muhalefete kalsa her şey, her koşulda berbat.

Peki ama zümresel beklentiler, medyatik çıkışlar, demeçler ve istatistikler dışarıda tutulursa KKTC ekonomisinin gerçek durumu ne? Acaba konuya sadece belli başlı kesimlerin penceresinden bakınca ülkenin bütününü görebiliyor muyuz?

Şehirlerin belli başlı mahalleleriyle pek çok köyde kullanılmış eşyalara muhtaç çok sayıda insan yaşıyor. Küçük evlerini elden düşmüş koltuk, televizyon, giysi ve oyuncakla doldurmaya çalışan çok aile var… Eskimiş eşyalarınızı çöp kutusunun yanına koyduğunuzda bile on dakika içinde kayboluyor.

Zaten son zamanların modası “muhtaçları” medyatik törenlerle yedirmek ve giydirmek değil mi?

Bu ülkede yoksulluk yükselişte. Merkezin hesaba katmadığı, rakamların göstermediği, mikrofondan uzak bir kalabalık için ekonomi hiç de iyiye gitmiyor.