Duygu Zengin'in köşe yazısı...
Eski kapılar içinde geleceği konuşmak derin bir kültürü, zenginlik ve asaleti temsil ettiklerini düşünüyorum.
Yabancı bir kişi evin kapısına baktığında ev sahiplerinin ne olduğunu,
kim olduğunu, ekonomik durumunu, dinini ve ne iş yaptığını az çok anlayabilirdi.
Kimi kol demirli, kimi örümcek ağlı, kimi küçücük anahtarlı, kimi asma kilitli, kimi taze boyanmış,
kiminin boyaları solmuş, kimi kapının dokunulmaz güzelliğini sergileyen boyaları dökülmüş, kimi
yüzyıllık...
Nice farklı kapı tokmakları, büyük ve küçük bir ses çıkaran tokmak, eve bir erkek geldiğinde,küçük ve
ince bir ses çıkaran tokmak ise eve gelen kişinin kadın ve çocuk olduğuna işaretti.
Ah bir dili olsa da konuşsa, kimler girmiş kimler çıkmış bu kapılardan…
Çokça insan tanıdı kapılar, nice insanlar gördü.
Ahşap kokan,küf kokan,eski kokan ama dimdik ayakta duran kapılardan geçmek gerek başkalarının
hikayelerine misafir olmak için.
Kimler karşılanmış, kimler uğurlanmış?
Geçmişin sessiz tanıklarıdır eski kapılar.
Eski yaşamlar, eski hayatlar, eski evler, eski kapılar, eski pencereler
Ve daha bir sürü eski şeyler...
Eski mahalleler, eski evler ve eski kapılar.
Tokmaklar…
Kim bilir kaç kez çalınmıştır. Bazen hüzün, bazen sevinçler bildirmek için.
Bir doğallık, bir huzur, bir kanaatkârlık.
Hep "buyur" dermiş eski kapılar.
Teknolojinin birer getirisi olarak yaşadığımız bu kolaylıklar gelecek nesillere aktarabileceğimiz birer
kültürel miras olabilecek mi bilmiyorum.
Günümüzde halen daha geçmişe ait birer kültür varlığa sahip çıktığımız paha biçilmez. Geldiğimiz
noktada sizler de evlerinizin kapısına niçin birer kapı tokmağı koymuyorsunuz? Geçmişin birer
hatırası, birer kültür unsuru ve tarihin küçük tanıkları olarak onlara farklı bir bakış açısıyla, biraz daha
yakından bakmayı öneriyorum sizlere.
Kötülüklere, ayrılıklara kapalı, kavuşmalara, yeniliklere, ümitlere açık olsun tüm kapılar…
Geçmişini öğren, gelecek nesillere aktar...