Gizem Özgeç'in köşe yazısı...
Adıyaman dün çok soğuktu, ama esas yüreklerimiz buz kesmişti… İsias’la yüzleştik çünkü…Ve yalanlarla… Ve vicdanı olmayanlarla… Adıyaman Adliyesi’ndeki soğuk içimizi çürütecek kadar derindi dün… Canlarını 6 Şubat’ta adliyenin bir kaç kilometre ötesinde bırakan ailelerin isyanı ve gözyaşlarıyla ıslandık… Acı, öfke ve hüzünle bir kez daha…
Gecenin karanlığı sabaha kavuşacakken saat tam 04.17’de, kimisi uyanamadan, kimisi uyanmış ve korku içinde ne olduğunu anlayamadan yaşamdan koparıldı onlar…. Onların hayalleri vardı… Bu hayalleri yok edenler ise dün Adıyaman Adliyesi’ndeki ilk duruşmada salonda yoktular… Bağlandıkları cezaevleri ve karakollardan onlarca yalan söylediler…Derslerine iyi çalışmışlardı ama insanlıkta sınıfta kaldılar…
En kötüsü de 72 cana mezar olan İsias Otel’in sahibi Ahmet Bozkurt’un duruşmada duyarsızca ve sorumsuzca yaptığı savunmasıydı… “Soğuktan öldüler, enkazın altından üç gün boyunc sesleri geliyordu” dedi… Yıkımdan değil… “Biz kusursuzuz” dedi… “Pişman değilim çünkü suçlu da değilim” dedi pişkince… Salondakilerin aylardır dinmeyen acısına hiç aldırmadan… “Bana atılan iftiralar tamamen asılsız. Beni çekemeyenlerin iftiraları. O kadar özen gösterdiğim otelimi karaladılar. Hiçbiri gerçek değil” ifadelerini kullandı…Mağdur olan kendisi ve ailesiydi anlattıklarına göre…
Bir de suçlama yaptı ve dedi ki; “Enkazı alel acele kaldırıp delilleri ortadan kaldırdılar..”…Salondaki herkesin bağıramadığı bir ses yükseldi o anda yüreklerden; “Sen nasıl utanmaz, şerefsiz, vicdansız bir adamsın? Sen bir insan evladı olamazsın!”…
Günlerce bir nefese ulaşmak için bekleyen annelerin babalarla göz göze gelmeden, bağlandığı cezaeinden… O aileler ki, çirkin bir moloz yığınından çıkacak bir umut ışığı beklemişlerdi… O aileler ki belki de erken müdahale olmasaydı evlatlarının cesetlerini bile asla bulamayacaklardı… O anne ve babalar ki; neredeyse bir yıldır gözlerine uyku girmeyen…
Bozkurt’un bu yüzsüzce söylemleri, kaderleri olan coğrafyadan başka bir coğrafyada hayattan kopup giden şampiyon meleklerimiz ve turist rehberlerinin ailelerinin içinde hala sönmeyen ateşi alevlendirdi… Ve salonda olan herkes gibi kanımızı dondurdu… Tıpkı Bozkurt’un o soğuk kalbi gibi…
İsias sadece yerle bir olan bir kum yığınından bir otel değildi ki… Aillerin, umutların, geleceğin yok edildiği sözde bir yapıydı…
Özetle dün deprem bölgesinde, adliyede ve duruşma salonunda yaşadıklarımız çok acıydı…
‘Acı hissediyorsan, canlısın. Başka birilerinin acısını duyumsayabiliyorsan, insansın’ diye yazmış Tolstoy… Biliyorduk ama dinlediklerimizden sonra emin olduk ki Bozkurt ve ailesi Tolstoy’un da dediği gibi insan olamaz…
Şimdi yüreğimiz Adıyaman’da… Ve tek dileğimiz bu kumdam binayı inşa eden katillerin kaderi olmak!