Ohh ne güzel... UBP’li örgüt başkanlarını geçen hafta yemeğe götürdü dün de bakanlar kurulunda bakanlar kurulu kararı ile muradına erdi. Ercan ibrahimoğulları’ndan söz ediyoruz. gördüğünüz gibi yine yanılmadık İbrahimoğulları Kalkınma Bankasının müdürü oldu. Aslında İbrahimoğulları’nın UBP’li örgütlerle yemek yemesi  oyunun bir parçası idi. Ona kaşarlanmış eski politikacı abileri öyle söylediler. UBP’li örgütlerle birlikte hareket etme sebebi Salih Coşar’ı gücendirmemek içindi. Çünkü Kalkınma Bankası müdür muavini Coşar’ın kızı olan Fatma Kaniş’te bu göreve talipti. Dün bakanlar kurulunda Ercan İbrahimoğulları Kalkınma Bankasına atanırken, Başbakan Salih Coşar’ı gücendirmesin diye Fatma Kaniş’e de bir görev verileceğini söyledi. Yani sizin anlayacağınız; ne şiş yansın nede kebap misali.

ATANER 12 ARALIK’TA GÖREV SÜRESİNİ DOLDURUYOR

Bu memleket işte böyle iş yapan değil, partili olan kazanıyor “gör beni göreyim seni” mantığı hala sürüyor. Kimin müdür atanacağına UBP’li örgütler karar veriyor, iş bilene asla bakılmaz devlet malı deniz yemeyen keriz misali. Ahmet Ataner hasbel kader ÖRP döneminde Kalkınma Bankası’na müdür olarak atanmıştı mesleği icabı kendisine bu görev yakışmıştı. Yani bankacı ekonomist olduğu için Avcı ona bu görevi laik görmüştü.

Bize göre doğru olanı yapmıştı, ama o ÖRP’den gelme olduğu için onun yaptığı iş değil, partisi daha önemli oldu. İşte o yüzden onu bu görevde tutmak istemiyorlar gelen bilgilere göre; Ataner’in görev süresi 12 Aralık’ta sona eriyor. Ataner’den artık yararlanılmayacak ÖRP’li olduuğu için o cezalandırıldı. İşte biz yeni oluşumu bunun için istiyoruz, iş yapacak olan insanımız sanki başka partiden geldi diye düşman sayılıyorlar. İbrahimoğulları örgüt başkanları ile yemek yedi. Yarın bu göreve başladığında UBP’li örgüt başkanlarının isteklerini nasıl geri çevirecek?!

MESAJI OLAN ALSIN

Sn.Tahir GÖKÇEBEL; Önceki gün Atatürk'ün ölüm yıldönümüydü. Gelgelelim birçok gencimizle yapılan ropörtajda durumun içler acısı olduğu ortaya çıktı. Birçok gencimizin Ata'nın ölüm yıldönümünü ve ilkelerini bilmemesi eğitimciler kadar eğitimci sendikaları da sorumlu tuttuğu bir gerçek.

 Sn.Hasan SERTOĞLU; TFF gecesinde futboldan çok siyasi zirveyi andırıyordu. Zaten içimiz dışımız her yerde siyaset olunca gecenin içeriği futboldan çok siyasi arenaya dönüşmüş. Sizce de öyle mi?

 Sn.Ahmet KAPTAN; Meclis'te birçok kadını görünce sendikalara destek vermeye geldiler dedin ama golü da yedin. Gördüğün gibi hükümet kadın kollarını sendikalardan önce salona toplamış.

Sn.Kemal DÜRÜST; Gençlerin Ata'yla ilgili yanlış bilgi bilmeleri inanın çok düşündürdü. Bu konuda sil baştan eğitim verdirmek gerekecek diye düşünen vatandaşlar var. Top sizde bilesiniz.

 Sn.Salih RUSO; Bakıyorum da sendikacılarla arandan su sızmıyor. Geçen günkü oturumda Birçok sendika başkanı ile haşır neşir görünmeniz dikkatlerden kaçmamış. Yoksa siz de eski sendikacılardanmısınız.

Sn.Dr. Faiz SUCUOĞLU; AKP Ordu il başkanı ve heyetinin davetiniz üzerine adaya geldikleri söyleniyor. Maşallah Kıbrıs sınırlarını yavaş yavaş aşmaya başladığınız kesin. Kolay gelsin.

 Sn.Süreyya GÜRSES; Bakıyorum tam bir asker gibisin. Ekibinle birlikte kurul salonunu doldurmanız dikkatlerden kaçmadı. Sen en iyisi ekibini hazırda tut zira bu gidişle daha çok meclise gelme durumunuz olabilir.

GARGA’YA MEKTUP VAR

Değerli Harun Denizkan

Ülkemizdeki çevre sorunuyla ilgili küçük bir araştırma yapmanızı rica edeceğim. Bakın küçük bir araştırma diyorum; geniş çaplı bir araştırma yapmaya hiç gerek yok. Sokağa çıkmanız, deniz kenarlarına gitmeniz yeterli olacaktır. Turizm ülkesinde yaşadığımızdan, cennet adada bulunduğumuzdan bahsedenler çevredeki bu kirlilği görmezden gelmemelidir.

Sizlere yaşadığım bir olayı anlatacağım. Geçtiğimiz günlerde denizin kokusunu içime çekmek için Alagadi sahiline gittim. Gördüğüm manzara karşısında miden bulandı. Park yerindeki durum içler acısı. Aramızda nasıl insanlar barındırıyoruz ki bu güzelliği bira şişeleri, cips paketleri, sigara paketleri hatta çocuk bezleri ve benzeri pisliklerle yok ediyoruz. Gerçekten merak ediyorum bir insanın gönlü bunu yapmaya nasıl razı olur. Ben burada suçu kesinlikle yetkili mevkilere bulmuyorum. Suç tamamen insanımızındır, vatandaşımızındır. Bu güzelliği yok etmeye kıyacak kadar canileştik mi? Bu kadar sorumsuz, çevreye karşı sevgisiz ve gözü kör insanlar olduğumuza inanamıyorum.

Gelin görün ki sorun sadece plajlarda değil. Trafikte giderken arabasının camını açıp yola içtiği kolanın tenekesini atanlar var Harun bey. Bu artık cahillikten başka birşey olamaz. Aynı şekilde camını açıp sigara paketini de atanlar oluyor. Bu nasıl bir beyin yapısı, nasıl bir vicdansızlıktır? Çevreyi katletmeye hakkımız var mı?

Toplum olarak maalesef tuhaflaştık. Hep bir ağızdan şikayet edip onu bunu eleştiriyoruz. Kendi yaptıklarımızı görmüyoruz. Çevreyi nasıl katlettiğimizi, doğayı nasıl kirlettiğimizi görmüyoruz. Bu ülke bizim sahip olduğumuz değerli bir topraktır. Doğası, ağacı, taşı, çiçeği bizimdir. Kendi toprağını pisliğe bulamaktan çekinmeyen insanları ‘insan’ sıfatı ile tanımlamak ağrıma gidiyor. Cumhurbaşkanı görüşmelerde, Başbakan ziyaretlerde, Bakanlar toplantılarda, Meclis zaten rezil bir ringe dönüştü, Milletvekilleri kendi aleminde...Biz neyin mücadelesini veriyoruz? Neyin görüşmesini, neyin toplantısını yapıyoruz.

Kendi kendimizi yok etme çabası içerisinde olduğumuzun farkında değiliz. Herkes kendini düşünmekten ülkesini unutur oldu. Çevresini, sosyal problemlerini ve eğitimdeki sıkıntıları görmez oldu. Bir ülkenin sahip olabileceği en büyük değerlerini bizler göz göre göre yok ediyoruz. Artık anlamamız gerek; açık konuşacağım, bu ülkenin sorunu ülkenin kendi insanıdır. Ganimet kültürünün hala devam etmesidir. Hazıra konmaya alışkın olmamız, bundan bir türlü kurtulamamızdır. Bizim esas sorunumuz bencil olmamız, kudurmuştan beter olmamızdır. Bu yüzle kalkıp barıştan, çözümden, çözümsüzlükten bahsedip onu bunu eleştiriyoruz. Kimse alınmasın ama bu ülkede sağlam bir uygulama şart. Hepimizi rahatlıktan, kudurmuşluktan, açgözlülükten ve bencilikten kurtaracak yaptırımlara ihtiyaç vardır. Bir ülkenin insanı kalkıp çevresine tecavüz ediyorsa, diğerleri de bunu normal karşılayarak izliyorsa o ülkede yaşanabilirlik olasılığı düşüktür. Bir ülkede rahatlığa alışmışlık, çalışmayı reddetme, eğitimi boş verme ve nankörlük varsa o ülkede yaşanabilirlik olasılığı düşüktür. Yaşanabilirli olasılığı düşük olan bir ülkeden verim elde edilemez. Verimi akıtacak tüm boruları sahip olduğumuz negatif değerlerle tıkamış durumdayız. Bu değerlerden bir an önce kurtulmamız, insan gibi yaşamaya başlamamız gerekmektedir. Yaşanabilirlik olasılığı bu kadar düşük olan bir ülkeye barışın ve çözümün ne gibi bir getirisi olabilir ki? Zemin çatlak. Sistem paramparça. Düzen içerisinde yaşamamız gerekirken düzensizliklerin içerisinde boğuluyoruz.

Artık herkesin elini taşın altına koyma vaktidir. Eleştirmek kolaydır. Önemli olan eleştiriye açık olmak, biraz kendimize bakmak ve bu ülke için fedakarlık yapmaktır. Oturduğumuz, hazıra konduğumuz, çevreyi mahvettiğimiz ve bencillik yaptığımız yeter!

Saygılar,

Hüseyin Akkaya

 

 

Harun bey;

Dünkü yazdığınız "yeni bir siyasi oluşum" ile ilgili yazınız güzel lakin yetersiz idi , uyuyan Kuzey Kıbrıs halkını bu konuya yönlendirmek için çok daha fazlasını yapabilirsiniz, mesela yeni oluşum hareketini başlatmak gibi. Bu meşakkatli bir iş gibi görünse de yola çıktıktan sonra gerisi kendi gelir ; gözünüzde büyütmeyin ama bunu yapın; o toplumun buna gerçekten ihtiyacı var;  yazık oluyor günden güne oranın yerlileri olan adalılar TC'den oraya gelen niteliksiz demigrafi tarafından sindiriliyor , bıktırılıyor bu psikolojik savaşi iyi verin yılmayın orası siz ve sizin gibilerin toprağı mücadeleye başlayın , geç olmadan baslayın..

A.V.P