Şu petrol nelere kadirmiş böyle. Her şeyi birdenbire nasıl da tersine çevirdi... Üç beş günün içinde paradigmaları sarstı; söylemleri alt üst etti. Kimin neyi savunduğunu anlamak artık neredeyse imkânsız.
Öyle kişiler öyle laflar etmeye başladılar ki şaşırıp kalıyorsunuz. Herkes ezberini unuttu, dün kızdığı şeyin yılmaz savaşçısına dönüştü.
Mesela “Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir devlet yoktur” diye haykıran büyük koro, şimdilerde yeni besteler seslendirmeye koyuldu.
Daha önce kim, “1960’tan kaynaklanan haklarımızı talep edelim” diye ortaya çıksa, anında dünyayı onun başına yıkmayı kendine görev bilmiş kadroya şu günlerde bir haller oldu. Hafızaları tazelendi. Hepsi birden 1960’ı hatırladı.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Kuzey Kıbrıs’a her gelişinde “Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir devlet yoktur” diyerek dünyaya meydan okurdu. Son birkaç haftada “olmayan devleti” kuran anlaşmalara sığınmaya başladı.
Bizim Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız da şu aralar “KKTC’yi sonsuza dek yaşatma” kararlılıklarını askıya alıp, 1960’ın yüceliğini anlatmaya soyundular. Daha önce Rumlar’dan “Güney’deki komşularımız” diye söz ederlerdi... Bugünlerde bütün Kıbrıs “ortak evimiz”; adanın her yerindeki kaynaklar hepimizin zenginliği oluverdi.
Meğer Kıbrıs Cumhuriyeti ölmüş ama onu kuran anlaşmalar yaşıyormuş. Şimdi kendini bunu anlatmaya adayan bir dolu insan ortaya çıktı. Eskiden mutat olarak “KKTC’yi sonsuza kadar yaşatma yemini” veren bazı örgüt temsilcileri, bugünlerde Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan haklarımızın ehemmiyetine dikkat çekmekle meşgul.
Hatta yirmi otuz tanesi ittifak oluşturmuş. Bu örgütler eskiden Rumlar’la Türkler’in nasıl da bağsız olduğunu anlatmaya çalışır; “Kuzey’de ayrı; Güney’de ayrı iki yönetim ve halk vardır; herkes kendi yoluna...” demekten yorgun düşerlerdi. Bugün hepsi birden “Kıbrıs da ortak petrol de” demeye başladılar.
Paradigma savrulması yaşayan sadece bizimkiler değil. Rumlar da acayip bir çelişkinin içine düştüler. Geçmişte sabit fikirli bir biçimde Kıbrıs’ın bütün olduğunu anlatıp duran Rumlar, bugün adanın Güney yarısında “egemenlik haklarımı kimse kısıtlayamaz” diye yırtınıyor.
Kıbrıs’ta bugün her şey karmakarışık... Kimin ne söylediği; bunu niçin söylediği; yarın da aynı şeyi tekrarlayıp tekrarlamayacağı muamma...
Paradigmalar yerle bir oldu. Tarafların kendilerine atfettikleri statüler de bulanık. Kıbrıs’ta kim aslında ne?
Mesela Türkiye... Kıbrıs’ın garantörü mü, KKTC’yi tanıyan bir ülke mi, yoksa Kuzey Kıbrıs’ın gerçek sahibi mi? Güney Kıbrıs’ı, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak mı görüyor yoksa KKTC’nin komuşusu GKRY olarak mı?
Rumlar için burası ne? “Ortak vatan” mı, müstakil çiftlik mi? Girne “vatan”a dahil ama Baf çiftlik arazisinde mi kaldı?
Ya biz? İlelebet yaşatacağımız bir devlet mi kurduk, 1960’ta mı kaldık, taksime mi yelken açtık?
Buralarda kafalar karıştı... Sular bulandı... Oltasını kapıp gelen çok uluslu şirketlere rastgele...