Arife günü mağazalara akın ettik. Arasta’da değil ama yeni caddelerde kum gibiydik. Birbirimizin omzuna çarpa çarpa; ellerimizdeki çantaları tokuştura tokuştura, bir dükkândan diğerine koştuk.   

Gözlerimiz vitrinlerde hep göz alıcı şeyler aradı. Parlak ve dikkat çekici giysilerin sergilendiği reyonların önünde biriktik. Eskinin, sahibini gizleyen kıyafetleri yerine, bedenimizi ortaya çıkaran iddialı moda ürünleri tercih ettik.

Bir yerine üç bayrama yetecek kadar çok şey aldık ama daha evin yolunu tutmadan çoğunu zihnimizde eskittik. Sepetlerimizi doldururken değilse de, kasada ödeme yaparken ölçülü davrandık; her şeyi takside bağladık.

“Bayram heyecanımız”, caddeler boyunca uzayan araç kuyruklarından belliydi. Trafiği kilitledik; kısacık mesafelerde bile dakikalarca egzoz dumanı savurduk.  

Yol kenarlarına ve kaldırım üstlerine tünemiş renk renk, boy boy arabalarımız, yükümüzü almak için usulca mağaza önlerinde bekleşip durdu. Pahalı arabalarımızın kıvrak direksiyonları, uzaktan komutalı kapıları ve kapağı kendiliğinden açılan geniş bagajları en çok bu günde işe yaradı.

“Tüketim” denilen küresel ruh, gün boyunca adamızın berrak gökyüzünde gezinerek bize göz kırptı. Onu taşkın bir sevgi ve coşkuyla selamladık. Varlık içinde yüzdüğümüzden değil; varlığımızı inşa etmek için, iyi birer müşteri olduk.

Her şey bugün içindi. Şimdi bayrama hazırız. Üstümüzü başımızı yeniledik. Artık gönül rahatlığıyla sokağa çıkıp, eş dostla bayramlaşma zamanı. Bugün yine vurulacak epey kapı, öpülecek çok el var.

Çocuklar yine utangaç ama muzip ve talepkâr bir edayla yavaşça yanımıza sokulup, usulca elimizi alınlarına götürecekler. Elimizi geri bıraktıklarında, hafifçe avuçlarını açıp beklemeye koyulacaklar.

Bugün mahallelerden benzer kokular yükselecek. Modern evler, kerpiç hanayları hatırlatan geleneksel kokular üfleyecek.

Fırın tepsisinde kısık ateşte sabırla pişirilen etli patatesin rayihası, “nerede o eski bayramlar” diye hayıflanmaya hazır herkesin lafını ağzına tıkayacak. Bu muhteşem koku, “o eski bayramlar işte tam burada” demeye yetecek.

Değişiyoruz… Huyumuz, zevklerimiz, tarzımız farklılaşıyor… Alabildiğine tüketiciyiz… Telaşlıyız, aceleciyiz, hoyratız… Ama hâlâ daha biziz…

Aslında bir yandan değişiyoruz ama diğer yandan aynı kalıyoruz… Kendimizi gelenekselle modern; yerelle küresel arasında eski formlara uygun olarak yeniden inşa ediyoruz. 

Modernleşmenin toplumsal etkilerine kafa yoran bir düşünüre göre, kapitalizmin yutucu olduğunu kabul ederken, insanların “gözenekli” olduklarını akıldan çıkarmamak gerekir.

Yani hepimiz bu sisteme tabiyiz, bu sistem tarafından belirleniyoruz ama hiçbir zaman bu sistem tarafından tam olarak ele geçirilemiyoruz.

Bir tür “modernlik” gösterisi olarak, geleneği “tutucu” ve “gerici” bir hastalık sayıp küçümsemek pek doğru değil. Çünkü gelenekte “gözenekleri” açık tutan bir tür iksir var.

Bayram, sadece bir ritüel yığını değil, belki de insanlığımızın hafızasıdır… Öyleyse kutlu olsun…