Yolcuları bekleme salonundan uçağa geçiren görevli “herkes kimliğini hazırlasın” diye sesleniyor… Anlaşılan Türkiye ile Kıbrıs arasında pasaport kullanan pek kimse kalmadı.
Görevlinin anonsundan sonra etrafıma şöyle bir göz gezdiriyorum. Gerçekten de tek tük KKTC pasaportundan başka, herkesin elinde birer nüfus cüzdanı var.
Ben on yıldır inatla pasaport kullanıyorum. Aslında pasaportumu çoktan çöpe atmalıydım ama nedense buna elim varmıyor. “Çöpe atmak da nereden çıktı?” diyeceksiniz… Anlatayım…
2002’de dağıtılan pasaportların bazılarında ciddi sorunlar var. Bu pasaportların sahipleri Türkiye’ye her girişte problem yaşıyorlar. Aslında sorun uluslararası… KKTC’nin verdiği pasaport numaralarıyla, Okyanusya ülkesi Papua Yeni Gine’nin verdiği numaralar aynı. Üstelik bu numaraların çoğu uluslararası havalimanlarında “çalıntı” veya “kayıp” olarak fişli.
Pasaportu ilk defa kullanırken, İstanbul Atatürk Havalimanı karakoluna götürülmüştük. Karakolda sorgulananlar arasında yaşlı bir de kadıncağız vardı. Yüzündeki korku ve ellerindeki titreme hiç aklımdan çıkmaz...
İstanbul dönüşünde hemen ilgili daireye gidip durumu anlatmıştık. Saflık işte... Sorunun derhal giderileceğini sanmıştık. Önce “yeniden para yatırıp tekrar başvurun” demişlerdi. Şikâyetler artınca ise elimize daire müdürünün imzasını taşıyan, “Bu pasaportu biz verdik, Papua devleti değil” manasına gelen birkaç cümlelik resmi bir yazı tutuşturmuşlardı. Bu kâğıdı girişteki memura gösterecekmişiz; o da bizi hemen içeriye buyur edecekmiş…
Öyle olmadı tabii... Pasaportun içinden bir de yazı çıktığını gören polisler iyice işkillenmeye başlamışlardı. Kâğıdı gizleyince işimiz kolaylaştı.
Kıbrıslılar sık sık İstanbul’a gittiğinden, Atatürk Havalimanı’ndaki görevliler bu duruma artık alıştılar. Kimisi “abi sen Papualı bir kaçakmışsın” diyerek dalgasını geçiyor, kimisi telefonu kaldırıp “amirim yine Gine numaralı Kıbrıs pasaportu, ne yapayım?” diye soruyor.
Ama anlaşılan diğer şehirlerde durum daha da karışık. Geçtiğimiz hafta Ankara’da pasaport uzattığım polisin gözleri fal taşı gibi açıldı. Bir bilgisayar ekranına baktı, bir yüzüme… Elinin arada gayri ihtiyari tabancasına yöneldiğini fark edince iyice tırstım. Hemen durumu anlatmaya başladım.
Sözümü kesip “pasaportu Papua’dan değil Girne’den almışsın” dedi. Gine’yi “Girne” diye okuyunca iş iyice içinden çıkılmaz hale geldi. “Yok o Girne değil Gine” dedimse de pek inandıramadım. Telefonu kaldırdı, karşıdan cevap alamayınca ne yapacağını bilmez halde kaldı.
Neyse ki yan kabindeki memur imdada yetişti. Onun “Kıbrıslılarda bu sorun hep oluyor” demesi sayesinde yakayı kurtarmış oldum.
Fakat bütün bunlar yaşanırken, benim bavul boşa dönmüş durmuş; arkasından “kayıp bagaj” bölümüne atılmış. Birkaç saati de bavul peşinde harcadıktan sonra perişan halde dışarıya çıktım. Meğer katılacağım çalıştaya götürmek için bekleyen araç da, “bu gelmedi herhalde” diyerek çekip gitmiş.
Ne bitmez çileymiş bu böyle…