Cevdet Yılmaz, Habertürk canlı yayınında soruları yanıtladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yılmaz, Barış Harekatı’ndan bu yana Kıbrıs’ta Türk tarafının her zaman çözümden yana olduğuna ve hiçbir zaman masadan kaçan taraf olmadığına işaret eden Yılmaz, buna karşın Rum tarafının Türk tarafını eşit muhatap olarak görmediğini ve Ada’nın tamamını kendi yönetiminde egemen bir yapıyla yönetmek istediğini söyledi. Yılmaz, tüm haksız ambargolara rağmen KKTC’nin altyapısı, ekonomisi, üniversiteleri ve turizmiyle büyük bir ilerleme gösterdiğini, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı binası inşasının da kasım-aralık aylarında tamamlanacağını bildirdi. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bir taraftan uluslararası toplumun eşit, egemen bir üyesi olması için bir taraftan da Kıbrıs Türklerinin refahının artması, ekonominin gelişmesi için her türlü desteği vermeye devam ediyoruz.” ifadesini kullanan Yılmaz, KKTC’nin tanınması yönünde de gayretlerini sürdürdüklerini, Türk devletleri ve özellikle Azerbaycan ile bu yönde yoğun ilişkiler olduğunu, İSEDAK platformlarında KKTC’nin gözlemci statüsünde bulunduğunu kaydetti. “Son zamanlarda İsrail’in özellikle Güney Kıbrıs’ı bir askeri lojistik üs haline getirdiği konuşuluyor. Bu konuda uyarılar da Ankara’dan çeşitli kereler gitti. Bu başlıkta ne dersiniz?” sorusuna Yılmaz, şu yanıtı verdi: “Ada’nın yeni birtakım gerilimlere, yeni birtakım bu anlamda askeri yığınaklara ihtiyacı yok. Esas olması gereken 50 yıldır bir huzur ve güven ortamı var. Bunu temel alarak Rum kesiminin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile iki ayrı devlet olarak bir araya gelip bir çözüm üretmeleri ve herkesin faydasına olacak şekilde geleceğe yürümemiz. Bizim bölgedeki halklar olarak, devletler olarak kendi sorunlarımızı kendi içimizde çözmememiz halinde birtakım emperyal müdahalelere, dış müdahalelere her zaman açık bir bölgemiz var ve maalesef tarihte de bunu görüyoruz. Ne Yunanlıların ne Rumların ne Ermenilerin lehine olmayan birtakım dış odakların, emperyal güçlerin, bölgemiz üzerinde hesap yapan güçlerin, bu unsurları bir araç olarak kullandığı dönemleri tarihimizde de gördük. Dolayısıyla bundan çıkmamız lazım. Komşular olarak, aynı coğrafyayı paylaşan devletler, milletler olarak geleceğimizi kurgulamamız lazım. Olumlu projeler üzerinden işbirlikleri geliştirmemiz lazım. Türkiye’nin perspektifi budur ama askeri bir tehdit oluştuğu zaman da buna en güçlü karşılığı verecek şekilde her zaman Türkiye hazırlığını yapar. Güçlü bir ülke olarak, güçlü ordusu, savunma sanayisiyle de hiçbir şekilde caydırıcılıktan da uzak düşmez.”