Bu ülkede olup biten veya bitemeyen herşeye çok üzgünüm.
İnsanların sağ ve sol, sosyalist ve liberal, radikal ve daha bir çok kavram üzerinden ayrıştırılmasına üzgünüm.
Bir avuç insanın adeta birbirlerini yemelerine de üzgünüm.
Oncu, buncu, şuncu, Türkçü,Rumcu, Avrupacı tüm bu ötekeliştirmelerden üzgünüm.
Çünkü biz bir türlü farklılıklarımıza rağmen birlikte, birbirimizi yemeden parçalamadan linç etmeden yaşayamıyoruz işte buna üzgünüm.
O kadar çok gündem maddeleri var ki, her bir kesim için öncelikler faklı olabilir ama buna dahi saygı duyamıyoruz.
Kimin ağzından ne çıkacak da farklı düşünüyorsa farklı hissediyorsa bir grup o kişi linçlesin diye hazırda bekliyoruz.
Sorsanız. Herkes aynı şeyi istiyor.
Eşitlik, adalet, rahat ve ferah bir yaşam, özgürlük, demokrasi....vs...
Ama üzülerek söylüyorum ki; Belli bir grupla eşitlik anlayışınız farklıysa eşitliğe layık değilsiniz.
Belli bir grupla adalet anlayışınız farklıysa adil olunmaya da layık değilsiniz.
Belli bir grupla rahatlık anlayışınız farklıysa rahat olmaya da layık değilsiniz.
Belli bir grupla ferah bir yaşam anlayışınız farklıysa yaşamayın gidin bu ülkeden hatta.
Belli bir grupla özgürlük anlayışınız farklıysa özgür olunmaya da layık değilsiniz.
Belli bir grupla demokrasi anlayışınız farklıysa demokratik olunmaya da layık değilsiniz.
Ve bu listeler kitabi kavramlarla uzayıp uzayıp gidebilir.
Basın özgürlüğü diye tutturduğumuz bir kavram var. Hekesin her dediğini doğru kabul ederek dilimize doladığımız iş insanları, siyasetçiler, hekimler, eczacılar, akademisyenler ve tabi basın mensupları.
Birileri bir takım iddiaları ortaya atıyor hoooppp doğru kabul ediliyor. Çiğne babam çiğne sakız gibi çiğne. Ne önüne bak ne ardına.
Sonuçlarının ne olacağını düşünme bile. Salla gitsin çiğneme devam et.
Hatta o derece çiğne ki ortada somut elle tutulur bir takım şeyler olmadığı unutulsun ve toplumun gerçeği haline gelsin.
Evet evet uygulanan taktik bu.
Bir konu veya kişi yeterince çiğnenirse belli bir zaman sonra doğru ve gerçek kabul edilir.
Tam da bu noktada küçük toplum olmanın en byük zararını yine biz yaşıyoruz.
Evinde oturan işine gücüne giden gaileleri “bazılarından” çok farklı olan insanların kaderini dahi değiştirebiliyorlar.
Şimdi Türkiye ile KKTC arasındaki siyasi ilişkileri germek, toplumsal bakış açılarını değiştirmek ötekileştirmek kimlerin ve eden işine yarar? Neye hizmet eder ve murad edilen nedir?
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın “Disiplin Tüzüğü” ile sarf ettiği sözler sosyal medyada gündem oldu. Oysa Erdoğan, 28 Şubat olaylarına atıfta bulunuyor konuşmasının içerisinde. Türkiye Cumhuriyeti için bir tramvatik durum. Elbette KKTC’de bilinçli olarak yükseltilen bir gerilim kendisine sorulduğunda “aman ne güzel demokratik hakları var yapsınlar istediklerini” demesini beklemiyordunuz herhalde.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’nın duruşunu bütün dünya biliyor siz mi bilemediniz.
Komik olmayın. Tabi ki “hadsizlik” olarak değerlendirecekti. Şimdi neden bağırıp çağırıyorsunuz ki.
Şimdi belli bir kesim siyasileri açıklama yapmak zorunda bırakmak için harekete geçecek. Ve belli bir “özgür” basın da bu konuyu çiğnemeye devam edecek. Bu ve bunun gibi hassas konuların iki ülke arasında sorun olmasını bekleyenlerin hüsrana uğraması kaçınılmazdır.
Biz bir avuç insan bu adanın içinde birbirimizi linçlemeye devam edelim. Resmin büyüğünü gözden kaçıralım bir yerlerde bizim için hazırlanan bir plan varsa eğer bizim özne olmadığımız bir sona doğru tam gaz ilerleyelim.