Rum lideri Hristofyas BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un çağırmak istediği çok taraflı konferansın toplanmamasi icin ugraşıp duruyor. Bu gayet açık bir şekilde orkestre ediliyor. BM Kıbrıs Özel Temsilcisi Alexander Downer’e yapılan ve hakaret seviyesine gelmiş sözlü saldırılar da Kıbrıs’ın her iki tarafında deprem etkisi yapacağı bilinmesine rağmen basına sızdırılan belgeler de bu planın bir parçasıdır. En cüretkar açıklama da Hrisyoftas’ın bizzat kendisinin yaptığı ve toplanacak bile olsa bu konferansın “çok taraflı” değil “uluslararası” (!) olacağını ve de katılımın BM, Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Kıbrıs Cumhuriyeti, AB, BM Güvenlik Konseyi Daimi Temsilcileri ve Kıbrıs Rum ve Türk toplumlarının olacağını açıklamasıydı. Yani bizi Kıbrıs Cumhuriyeti içerisindeki azınlık olan bir cemmata düşürmek istiyorlar. Hristofyas’a gazeteciler tarafından olarak sorulan bir soruya da “tabii ki Kıbrıs Cumuriyeti de katılacak” diyerek bu konferansın temeline dinamit koymuş oldu.
Şimdi bu gelişmeleri hepimiz bilirken nasıl ille da konferans isteriz diye ısrar edebiliriz ki? Kaç defa yazıp uyardım. Konferansın katılımcılarının bizim için hayati önemi olduğunu yazdım ama bizim yetkililerden tatmin edici bir açıklama henüz gelmiş değil.
Peki konferansı istemememiz gerektiğini geçelim. Ya Rum tarafının girişimleri başarılı olursa ve konferans yapılamazsa ne olacak? Bu senaryoya acaba ne kadar hazırız? Bu olasılığın zeminini şimdiden bizim hazırlamamız gerekir. Acil olarak gereken ülke ve BM yetkilileriyle görüşüp Türkiye ile beraber konferansın yapılamaması olasılığında ne yapacağımızın kesin olarak ortaya çıkarmalıyız. Ancak o zaman konferans toplanamayacak bildirisi açıklanır açıklanmaz harekete geçebiliriz. Yoksa oturup beklemekle atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra ah vah çekmekle kendmizi kurtaramayız. Açıkça söyleyim: KKTC’nin uluslalarası statüsünün tanınmaya varana kadar bir şekilde yükseltilmesi gerekmektedir ve bunun için de Anavatanın yardımına ihtiyacımız vardır. O zaman konferans falan diyerek neden zaman kaybediyoruz?
*********
Tapu kayıtları elektronikleşiyor
KKTC’ye ailemle birlikte kesin dönüş yaptıktan sonra 2010 yılında Girne bölgesinde bir ev satın almak için satılık evlere bakmaya başlamıştık. Sanırım Ekim ayının başlarıydı. Almaya karar verdikten sonra başımıza gelenleri yazmak için bu sütun yetmez, ancak bir kitap yazılabilir. Sorunların bazıları bazı yasal düzenlemelerin eksikliğinden (neden böyle bir durum var anlamıyorum ama...) ve de ortalıkta herkesin kendisini müteahit olarak görüp her köşebaşına uygun olsun olmasın villalar inşa etmesinden kaynakladı. Ama işin en zor kısmı tapu ile ilgiliydi. Öyle sorunlar çıktı ki Tapu Dairesinde çalışan en üst düzeydekilerden en alttaki memurlara kadar her çalışanına acıdım. Benim ve ailemin çektiklerini bir yana bırakın Tapu çalışanları benim gibi kaç kişiye en basit işin bile neden yapılamayacağını anlatmaları gerekiyordu, hem de her gün, bütün gün. Dosya arasınız kaybolmuş. Ya da başka şehirdeki büroda. Tam devretmeye hazırız dersiniz o evrak veya bu evrak da gerekir diye son saniye golü atılır. Malın değerlendirmesi deseniz her kafadan bir ses.
Önceki gün Başbakan İrsen Küçük ve İçişleri Bakanı Nazım Çavuşoğlu’nun düzenledikleri basın toplantısında artık tapu devirlerinin bilgisayar ortamında gerçekleşeceğini ve bu yolda epey yok katedildiğini açıkladılar. Ortalıkta o kadar olumsuz gelişmeler varken ortaya çıkan iyi sonuçları da köşemden değerlendirmek bana mutluluk verir. Ülkemizin tapuda çağ atlaması gerekir. Şu anda tapularını almak için bekleyen sadece İngilir vatandaşlarının ödeyecekleri vergileri hesaplasanız Maliye kasasının bile gülümsemeye başladığını tahmin ediyorum. Bu konuda emeği geçenleri tebrik ederim. Ümit ederim ki bu başlangıç basın toplantısında söylenenlerde kalmaz ve daha da ileriye götürülür çünkü ülkemizin buna ihtiyacı vardır. Rumlarla bir anlaşmanın olamayacağının kesinleştiği bu günlerdeDevletimizi artık yüceltmek zamanı gelmiştir.