Beyanatında TC Dışişleri Bakanı Davutoğlu “Bir tek krizle uğraşan bir Türkiye değil bir anda onlarca krizle başedebilecek, yepyeni vizyonla onlarca ufuk açabilecek yeni bir Türkiye var” dedi. Bunun sınanması da şu anda gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Türkiye’nin içerisindeki ve etrafındaki krizlerden ne kadar etkileneceği ve bu krizleri nasıl yönettiği ileride tam olarak anlaşılacak. Bunun içindir ki Sayın Davutoğlu İnşallah haklıdır diyorum. Aksi, Türkiye için ve Türklük dünyası için hiç de güzel olmaz. Ben bir yerlerden “düğmeye basıldığını” ve ortalığın darmaduman olmasının bir tesadüf eseri olmadığını düşünüyorum.
Suriye’nin iç meselesinde bence Türkiye çok erken taraf oldu ve bu da Esad’ın “Kürt kartını” oynamasına yol açtı. Gerçi bu er geç olacak bir durumdu ama eylemlerin öne çekilmesine neden oldu diyebiliriz. Türkiye-Suriye sınırında konuşlandırılan PKK’nin Suriye uzantısı PYD üyeleri “sınır korumaya” hazır olmasalar da orada bulunarak bir mesaj vermektedirler.
Suriye’deki gelişmeler şu anda tam bir iç savaşa dönüştü gibi ve kimin hangi oluşumun yanında veya karşısında olduğu da bulanık bir görüntü vermektedir. Rusya ve Çin önceleri Esad yönetimine arka çıktıysalar da bu zamanla yumuşadı gibi görünüyor. Ancak Rusya Esad gidecekse bile bir sonraki yönetimi sağlama almak istemektedir çünkü Akdeniz’deki tek “ayağı” Suriye’dedir ve bunu kaybetmek istememektedir.
Önceleri kenarda durur gibi görünen Amerika şimdi kırmızı çizgi belirleyip açıkladı. Türkiye ile durumu değerlendireceği bir toplantı hazırlığında. Türkiye’den bağımsız hareket etmiyor görüntüsü vermekte. En azından şimdilik...
PKK ise kalleş ve insanlık dışı saldırılarını sıklaştırdı ve sivil-askeri hedef farkı gözetmeksizin Türkiye içerisinde eylem düzenlemekte. Her ne dersek diyelim, İrak sınırını geçip Türkiye içlerine kadar sarkıp orada bombalı eylem düzenlemeleri, sınıra yakın bölgelerdeki karakollara saldırmaları şu an için bu sınırın gerçek anlamda korunamadığını gösterir. Bunun analizini yaparken askeri veya siyasi boyutundan yaklaşmak mümkün ancak bir gerçek var ki ABD koruması altındaki İrak’ın kuzeyindeki dağlarda rahat rahat yaşayan PKK Türkiye’ye saldırmaktadır. Bunun ivedi olarak ele alınması ve PKK’nın rahatça oralarda konuşlanmaması sağlanmalıdır. Bu da hem askeri hem de diplomasi atağıyla gerçekleşebilir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve ilgili yasalar altında faliyet gösteren ama açıkça PKK yanlılığıyla bilinen BDP ise konuya “ilginç” bir boyut getirdi. Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş Gaziantep’te yapılan bombalı saldırıyı “kimin yaptiğini bilemediğini” söyledi ve “Biz parti olarak PKK’nın silahları bırakmasını ve siyaset yapmasını istiyoruz” diye saçmaladı. İnanılır gibi değil! Terörist örgüt düğmeye bassın ve “siyaset yapsın”. Buyurup TBMM’ne de girsinler diyecek herhalde...
İran Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sözcüsü kanalıyla “Suriye’yi bırak, iç işine bak” diyerek PKK konusunda Türkiye’yi bir nevi tehdit etti.
İsrail kargaşalıktan yararlanarak İran karşıtı retoreğinin dozunu yükseltti ve ABD’de seçim dönemi olmasını da kullanarak bir saldırıya hazırlandığı mesajını verdi.
Ermeni terör örgütü ASALA 1980’lerden beri ilk defa mesaj yayınladı ve Türkiye’nin Suriye konusunda izlediği çizgiden dönmemesi halinde “karşı saldırılar” yapacaklarını belirtti. 1975 ile 1986 arasında tam 58 kişiyi katleden bu terörist örgüt Türkiye karşıtı güçler tarafından belli ki tekrar hortlatılmak isteniyor .
Kıbrıs Rum Kesimi de boş duramaz tabi. Hemen 12. parselde yeni aramaların başlayacağını duyurdu. Bu da tabi KKTC’ye ve Türkiye’ye açık bir meydan okumadır. Yani “bizi durdurabilirsen durdur” diye tencere çalıp sirtaki oynuyorlar.
“Komuşularla sıfır sorun politikası” diye yola çıkılmasına rağmen Türkiye’nin etrafı sorun yumağı oldu. Bu sorunlar ancak çok ciddi bir vizyon ve kararlı adımlarla aşılabilir. Bu bağlamda müttefiklerle olan ilişkiler de gözden geçirilmeli ve kim dost kim dost görünümü altında düşman belirlenmeli. 10 yıl sonrasının vizyonu belirlenip ona göre adımlar atılmalıdır. Gerçi çıkar dünyasında bugün bir tarafta olan yarın karşıya geçiverir ama bu sorunları aşma çabasında atılacak adımlarda Türkiye’nin yanılma lüksü yok..