Tatil bitti, haydi ders başına...

Kıbrıslıyım, adalıyım, üretemem.

Yasam, hazırı tüketmek, olmayanı istemek, varlığım herkese ağırlık olsun...

Ne mutlu Kıbrıslı Türküm diyene...

***

Oh da ne oh...

"Paket tatili" iyi gelmişti aslında... Ne arayan vardı, ne de soran...

Neredeyse son iki aydan bu yana yüzümüze bakan bile olmadı.

Şimdiii, 12 Haziran geride kaldı... Ve Türkiye'de yeni hükümet de kuruldu mu, işte siz o zaman görün bize olan "ilgiyi"...

Ciddi söylüyorum, ben Küçük Hükümeti'nin yerinde olsam, hiç zaman kaybetmeden "erken seçim" derdim...

"Yiyen varsa" buyursun otursun bu dönemde o "muhteşem" koltuğa...

***

Ancak mesele bu kadar basit de değil herhalde... Çünkü o koltuğa sadece "oturmak için oturacaklar" hala mevcut... Bütün derdimiz de bu değil mi zaten… Önemli değil ne yapıp yapamayacağı... Sadece "oturmak"... Tıpkı bakanlık koltuğuna "oturan" ya da "oturmayı bekleyenler" gibi... "Her türlü işleriniz itina ile yapılır" gibi bir şey bugüne kadar şahit olduklarımız...

***

Her neyse biz şimdi önümüzdeki "pilava" bakalım... Bu "pilavın" hepimize bu şartlarda yetemeyeceği ortada... Ayrıca, yağının, tuzunun ve de hatta suyunun bile yeterli olup olmayacağı da çok kuşkulu... Çözüm çok basit aslında... Öyle ekonomist olmaya da gerek yok... İnanmıyor musunuz! Aha alın size bir soru o zaman. Bakalım ekonomist olmadan gerçekten çözemeyecek misiniz?

Issız bir adaya düştünüz. 10 kişisiniz. Yiyeceğiniz sınırlı. Ancak 5 kişiye yetecek kadar "hazırınız" var. Ne yaparsınız?

a) En güçsüz ve kolayca "ele gelebilecek" 5 kişiyi ortadan kaldırırız.

b) En güçsüz ve kolayca "ele gelebilecek" en fazla 5 kişiyi köleleştirir, yiyecek bulması için zorlarız. Olmazsa "a" şıkkını uygularız.

c) Olayı Allah'a havale ederiz. Elbette alnımızda ne yazılmışsa,

kaderimiz neyse o olur diye bekleriz.

d) Her nasıl birşeylerse, KKTC'de şu ana kadar uygulanan "modellerden" birisini denemeye çalışırız.

e) El birliği ile adadaki kaynakları belirler, dikkate alır ve bir planlama yaparız. Ağacından, hayvanına , denizinden, suyuna ne yapılabilir ona bakar, vakit kaybetmeksizin herkese "vasıflarına göre" görev taksimi yaparız...

… Ne oldu! Gördünüz mü ne kadar çabuk ve kolay çözebildiğinizi...

Bu nedenle kimse kimseyi kandırmasın. Hepimiz neyin ne olduğunu öyle iyi biliyoruz ki...

Dolayısıyla da şaşıp kalıyorum hala... Kendi ayakları üzerinde durabilmenin yollarını arayıp uygulamak varken, meseleyi neden başka yerlere havale ediyoruz diye… Yok mu o kadar basiretimiz!

Unutmayın ki bu basiretsizlikle devam edildiğinde başkanları bize "tünelin ucundaki ışığı" çok yakında gösterecek…

Ancak o "ışık” bizi istediğimiz gibi mi “aydınlatacak”… Hiç zannetmem…

{ "vars": { "account": "G-2P5695J8JB" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }