Sloganların ötesine geçebilmek

Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’in Genel Sekretere Kıbrıs müzakerelerinde gelinen son durumu açıklayan raporun taslak şekli geçtiğimiz günlerde basına sızdırıldı. Yani BM raporun olası içeriği için etrafın nabzını yoklamaya çalışıyor.  Sızdırılan raporda, ‘uluslararası konferans’a yer vermeyeceği, taraflar arasındaki görüşmeleri ‘ucu açık’ bırakacağı ve en azından Kıbrıs Rum Kesimi’nde 2013’de yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar görüşmelerin devam etmesini önereceği bildirildi. Tabi ki bu da Kıbrıs >Türk tarafını değil Rum tarafını memnun edecek bir rapor olur.

Düşünün ki iki taraf arasındaki müzakereler Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Rumlar tarafından işgalinden beridir sürüyor. Yarım yüzyıla geliyoruz hala daha masadayız. Rumların tutumu ilk gün ne idiyse hala daha ayni. Bizse acaba şu tavizi verirsek anlaşıp kurtulur muyuz yaklaşımıyla günler, aylar yıllar derken yarım asra geldik ki ne anlaşma var ne de anlaşmaya çalışan bir muhatap. Masada öylesine vakit öldürüyoruz. Üstüne üstlük işlediğimiz suç(!) o kadar kötüymüş ki tüm dünya Kıbrıslı Türkleri cezalandırmak için uygulanabilen en katı, en acımasız ambargoyu bizim için uyguluyor.

Bu son süreçte devamlı olarak “açılım” yapan taraf Kıbrıs Türk tarafı olduğunu BM Genel Sekreteri de teslim etmesine rağmen eğer BM Güvenlik Konseyine Rumların istekleri doğrultusunda bir yol haritası tavsiye eder ve müzakerelerin sonsuza dek sürmesinden yana tavır koyarsa bir şekilde inanırlığını da kaybetmiş olacak. Ne yazık ki bütün göstergeler buna işaret etmektedir.

Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde Ankara’da gerçekleşen değerlendirme toplantısında neler konuşulduğu daha da bir önem kazanacak. Cumhurbaşkanı Eroğlu, bazı müzakere heyeti üyeleri ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Özgürgün Ankara’da yapılan durum değerlendirmesi sonrası pek de bir bilgilendirme yapmadılar. Sadece Cumhurbaşkanı “Anavatanla hemfikiriz” diye bir şey söyledi ama ne konuda hemfikir olduklarını da açıklamadı.

Görünen köy kılavuz istemediğine göre 1 Temmuz’a kadar Rumlarla bir anlaşmaya varılmayacağını kabul etmeyen yok. Önceki akşam Kanal T’de beraber programa çıktığım 2. Cumhurbaşkanı Talat da bu görüşte. Üçüncü ülke diplomatları da kulislerde ayni şeyi söylüyorlar.

Bu gelişmeler oluırken Ankara değerlendirmesi sonrası Cumhurbaşkanının Özel Temsilcisi Kudret Özersay o ülke senin, bu ülke benim dünyanın her tarafına gidip temaslarda bulunmaya devam ediyor. Son ABD başkenti Washington, D.C.’deydi. Son günlerde ekranlarda birkaç kez değişik kanallarda Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Osman Ertuğ’u seyretmek imkanının buldum. Sayın Ertuğ’un belirttiği noktalardan benim çıkardığım 48 yıllık bir süreçten sonra artık Türk tarafının sabrının gerçekten tükendiğidir. Bu mesaj Özel Temsilci Özersay tarafından dünya güçlerine de verilirse ve Türkiye Dışişleri de buna güçlü ve kesin bir destek verirse artık o meşhur “B Planı”na yaklaşıyoruz gibi bir durum ortaya çıkar.

Basına bir göz geçirdiğinizde hemen her kesimden acaba bir “B Planı” var mı diye sorular ortaya atılıyor. Peki nedir bu “B Planı”? İşte işin püf noktası da budur. Eğer “B Planı” artık gelişmelerin iki ayrı bağımsız devlet gerçeğinden başlayacağıysa sorun yok. Eğer Türkiye Cumhuriyeti tüm ağırlığını KKTC’nin tanınmasına verecekse ve bu uğurda bedel ödemeye hazırsa sorun yok. Ama bu kadar yıllık masa başında hırpalanmaktan, ambargolar altında ezilmekten bıkıp usanmadıksa ve de “B Planı” denen şey müzakereler süresiz devam ederken yapılacak birkaç manasız sert açıklamalardan ibaretse o zaman hala daha slogan diplomasisinden kurtulamadık demektir ki bu da sonu gelmeyecek felaketleri arkasında getirecektir.

Bu halkın artık buna kesinlikle tahammülü yoktur. Liderlerimizin de bize bunu yapmaya hakları yoktur.
 

{ "vars": { "account": "G-2P5695J8JB" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }