Memlekette çok şey oluyor. Haliyle gündem epey yüklü. Örneğin petrol ve doğal gaz meselesi gazetelerin ön sayfalarını kaplamaya devam ediyor. Medya her gün birbirinden ilginç gelişmeyi yaymakla meşgul... Yetkililer harp sinyali veriyor, donanmalar teyakkuzda bekliyor, savaş uçakları birbirleriyle dalaşıyor...
Petrolden başka son iki günde gündemin ön sıralarına tırmanan yeni bir konumuz var: Cumhurbaşkanı-Başbakan ihtilafı... Bir süredir hükümete eleştiriler yönelten Eroğlu, dozu iyice artırdı. Adeta bir muhalefet lideri gibi açıklamalar yapmaya ve İrsen Küçük hükümetini yerden yere vurmaya başladı.
Bu arada Başbakan Küçük ilk defa Derviş Eroğlu’na sert karşılık verdi. Eskiden “Cumhurbaşkanı ile hükümet arasında bir uyumsuzluk yok”; “Gerektiğinde Sayın Cumhurbaşkanımızın görüşlerini almaktan memnuniyet duyarız” türü ılımlı sözler eden Küçük bu sefer patladı. Eroğlu’nu ekonomiyi boşlamak ve kendi imzaladığı protokolü unutmakla suçladı...
Bir yanda petrol krizi, diğer yanda saray-hükümet çatışması... Bunların hepsi ciddi ve mühim konular. Fakat dünün bomba haberi çok başkaydı. İlk bakışta sıradan ve önemsiz gibi duran bu haber, aslında siyasetin yaşam alanlarını nasıl işgal ettiğini göstermesi bakımından çok güzel bir örnekti.
Charter uçakla Çek Cumhuriyeti’nden KKTC’ye gelen turistler, Ercan Havaalanı’nda Başbakan İrsen Küçük ve iki bakan tarafından karşılanmış. Üstelik bir de kürsü kurulmuş... Turistler alanın bir tarafına toplanmış... Başbakan İrsen Küçük eline mikrofonu alarak, “sevgili turistler...” diyerek Çek vatandaşlarına hitap etmeye başlamış.
Başbakan’ın turist karşılamasını çeşitli açılardan eleştirmek mümkün. Bir kere böyle bir karşılama turisti ürkütmekten başka bir işe yaramaz. Zaten güç bela ikna edilip adaya getirilen insanların kafasına, turistik değil de politik bir seyahatte oldukları düşüncesini sokmanın ne alemi var? Ayrıca kafa dinlemeye gelen insanları, aniden bir törenin zoraki figüranına dönüştürmek hiç de şık değil.
Fakat bütün bunların ötesinde, bu karşılama daha büyük bir sorunun göstergesi. Eski rejimlerde devleti temsil edenler, bireyle oldukça otoriter bir ilişki kurarlardı. Yurttaş onlar için arzu edilen zamanlarda arzu edilen şeylerin tatbik edildiği bir kalabalıktan ibaretti. Bu kalabalığı gerektiğinde karşıya dizip, nutuk dinleyicisi yapmak da “yüce makamların” doğuştan haklarıydı...
Dünyada çok şey değişiyor. Siyaset yapma biçimleri de... Makam sahiplerinin yurttaşla kurdukları iletişim eskisinden farklı... Sivil alanların hoyratça işgal edildiği devirler, çoğu yerde çoktan kapandı.
“Mikrofonlu siyasetçi” - “itaatkâr dinleyici” ilişkisi artık mazide kaldı. Lüzumsuz nutuklar, gereksiz demeçler ve korsan törenlerden medet uman pek kimse kalmadı.
Her gün tekrarlanan anlamsız demeçler, klişe cümlelerin yinelendiği törenler, vatandaşı bunaltan tekrarlar ve şimdi bir de turistik miting...
Biz bu kadar mı köhneyiz?