Pek çoğumuz kokuları doğru algılamadığının farkında olmayabilir. Koku alma bozukluğu toplumun 5’te 1’ini etkileyen önemli bir sorun! Peki koku ve tat alma duyusu olmayan kişiler, hayatı nasıl algılıyor, bu duyularını geri kazanmaları mümkün mü? Bu soruların cevapları 1. Uluslararası Koku ve Tat Sempozyumu'nda verildi.
Koku alma bozukluğunun nedenleri nelerdir?
Yerli ve yabancı, alanında önde gelen uzmanların katılımıyla gerçekleştirilen Uluslararası Koku ve Tat Sempozyumu’nun Başkanı, Acıbadem Taksim Hastanesi KBB Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Aytuğ Altundağ, koku alamamanın önemli bir hastalık olduğunu, bu sorunla yaşayan binlerce kişi olduğunu belirtirken, hastalığın tedavisine yönelik yenilikler hakkında bilgi verdi. Koku alma bozukluğunun birçok nedeni olduğunu belirten Doç. Dr. Aytuğ Altundağ “Koku alma bozukluğunun burun ve sinüs hastalıkları, üst solunum yolu enfeksiyonları ve kafa travmaları gibi sık bilinen nedenleri dışında, sıklıkla gözden kaçan ama klinik pratiğimizde pek çok açıdan önümüze çıkan nedenlerinden bazıları da Endokrinolojik problemler ve Toksik nedenlerdir. Diyabet, Hipotiroidi gibi hastalıkların yanı sıra hava kirliliği gibi pek çok toksik faktör de koku alma bozukluğuna yol açarak, yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşürüyor” diye konuştu. Doç. Dr. Aytuğ Altundağ “Daha önce pek çok koku alamayan hastaya tıpta bir çözüm olmadığı söyleniyordu, artık tanımladığımız güncel tedavi metotları ve erken teşhis sayesinde koku alma duyusunu yitiren pek çok insan tekrar koku alma yeteneğini kazanıyor” dedi.
“Koku bozukluğu hastası olduğunu bilmeyenler var!”
Çocuklarda erken dönem koku alma sorunları üzerine önemli çalışmalara imza atan Dr. Valentin Schriever toplantıda yaptığı konuşmada, koku bozukluğu hastası olduğunu bilmeyen pek çok kişi olduğunu belirterek “Artık işitme seviyesinin erken dönemde tespiti gibi koku duyusunu da erken yaşlarda test etmek istiyoruz” şeklinde konuştu.
Koku alma kaybı depresyona bile neden olabiliyor
Toplantıya Almanya Dresden Tıp Fakültesi Koku ve Tat Kliniği’nden katılan Prof. Dr. Thomas Hummel koku alma bozukluklarının genel bir rahatsızlık olduğunu belirtirken bu sorunun toplumun beşte birini etkilediğini söyledi. Koku alma kaybının temel nedenlerinin viral üst solunum yolu enfeksyonu, sinüs-burun hastalıkları ve baş travmaları olduğunun altını çizen Prof. Dr. Hummel, bu rahatsızlığa kulak burun boğaz hastaları arasında da çok sık rastlandığını vurguladı. Koku alma duyusunun kaybının; yemekten zevk alamama, yemekten zehirlenme ve sigara kokularını fark edememe gibi rahatsızlıklara yol açtığını belirten Prof. Dr. Thomas Hummel sözlerine şöyle devam etti: “Koku alamama bir ölçüde sosyal ortamlarda ve iş hayatında zorluklar yaratmaktadır. Çoğu hasta bu kısıtlamalarla başa çıkabilmektedir ancak az bir oranda da olsa bazı hastalarda yaşam kalitelerini etkileyen önemli kısıtlamalar ve depresyon gözlemlenmektedir.”
“Koku yaşamsal önem taşıyor!”
Kokunun kültürel tarihiyle ilgili araştırmalarıyla tanınan, önde gelen uzmanlardan Parfümör, 4 ciltli Kokular kitabının yazarı Vedat Ozan da toplantıda yaptığı konuşmada; koku ve tat duyusunun yaşamsal öneme sahip olduğunu belirterek “Örneğin; olası bir gaz kaçağı ya da zehirli maddelere maruziyet esnasında koku duyusu erken uyarı sistemi gibi çalışırken, koku duyusunu kaybeden kişi hem ölümcül risklere karşı savunmasız kalıyor hem de yaşam kalitesinde ciddi oranda azalma meydana geliyor. Koku duyusunun başrolde olduğu ve insanlar için yaşamsal önem taşıyan birçok şey var” dedi.
Ülkemizde ve dünyada milyonlarca kişinin karşı karşıya kaldığı bu hastalığa, düzenlenen etkinlik sayesinde farkındalık oluşacağını belirten Vedat Ozan, kahve kokusuna da değinerek şöyle konuştu: “Küçük kırmızı bir meyvenin tohumları olan kahve, Afrika’da yetişmeye başlayıp tüm dünyaya yayılmış ve tarihin gidişatında birçok şeyi değiştirmiştir. Hatta bazı tarihçiler, kahve ve kahve evleri olmasa aydınlanma çağının mümkün olmayacağını ileri sürmektedirler. Ayrıca kahve, kamu diplomasisinin ilk araçlarından biri olmuştur. Yapılan araştırmalar kahve gibi kahve kokusunun da insan psikolojisini olumlu etkilediğini ortaya koyuyor.”