Kuzey Kıbrıs’ta yetiştirilen patatesin Güney Kıbrıs’a geçirilmesinde yaşanan sorun nihayet aşıldı. Buna göre Kıbrıslı Türk üreticiler, AB sertifikalı birinci karın tohumdan elde ettikleri ürünün bir kısmını ikinci ekimde tohum olarak değerlendirebilecekler.
Bu, iklim sayesinde yılda bir değil iki kez hasat yapma şansına sahip üreticilerin yıllardır beklediği bir karardı.
Patatesin Yeşil Hat Tüzüğü kapsamında ihracını kolaylaştıran bu kararın çıkması uzun bir mücadeleyi gerektirdi. Fakat bu mücadele bizim medyada yansıtıldığı gibi, bir “lobicilik mücadelesi” değildi.
Kararın çıkmasında elbette başta Ticaret Odası olmak üzere çeşitli çevreler etkili oldu. Ama patatesin önünü açan esas şey Avrupa standartlarına uyumlanmak oldu.
Avrupa Komisyonu’nun Kıbrıs Temsilcisi Androulla Kaminara’nın konuya ilişkin açıklamasında sihirli bir cümle gizliydi: “Ticaretin AB bitki sağlığı kurallarına göre yapılabilmesi için tüm kontrol mekanizmaları mevcuttur.”
İkinci ekimde kullanılan tohumun sertifika sorunu bir yana, AB esas olarak patatesin genel olarak hangi koşullarda üretildiği konusuna odaklıydı. Bu çerçevede Kuzey Kıbrıs’taki tarlalarda titiz bir çalışma yürütüldü. Avrupa’dan gelen uzmanlar ciddi araştırmalar ve denetimler yaptı. Toprak analizleri gerçekleştirildi. Takip için uydu sistemi kuruldu. Böylece programa dahil edilen tarlalar denetim altına alınmış oldu.
Şimdi alınan karardan sadece denetimden geçmiş tarlada üretim yapanlar faydalanabilecek. Üstelik sınırdan geçirilmek istenen patatesler yerel makamlardan onay aldıktan sonra bir kez daha AB uzmanlarınca kontrol edilecek. Hastalıklı ürün satmaya kalkan olursa büyük ihtimalle programdan çıkartılacak.
Peki bütün bunların manası ne? Avrupa, Kıbrıslı Türkler’in işini mi zorlaştırmaya çalışıyor? Bu titizliğin nedeni aslında politik mi? Hayır… AB genel olarak gıda güvenliği konusunda çok hassas. İşi şansa bırakmıyor.
Belirlediği gıda güvenliği ve hijyen kriterlerine uygunluğu denetlemek için “Tarladan Çatala” prensibiyle hareket ediyor. Böylece gıda güvenliği zinciri içinde faaliyet gösteren tüm sektörleri sıkı denetim altında tutarak, ürünlerin sofraya kadar sağlıklı bir şekilde ulaşmasını temin etmeye çalışıyor.
AB’nin patatesle ilgili kararının duyurulduğu gün, gazetelerimizde bir haber daha vardı. KKTC Tarımsal İlaçlar Denetim Kurulu’nun yaptığı analizler sonucunda bazı çilek numunelerinde tehlikeli miktarda ilaç kalıntısı tespit edilmişti.
Haberde ayrıca son dört ay içinde 247 tetkik yapıldığından söz ediliyordu. Yani Devlet Laboratuvarı ortalama olarak ayda 60 kadar numuneyi inceleyebilmiş. Hem ülkede yetiştirilen hem de ithal edilen ürünler düşünüldüğünde bu sayının oldukça az olduğu ortaya çıkıyor.
Bir yanda uyduyla gözetlenen ve tohumuna kadar titizlikle takip edilen patates; öte yanda gelişigüzel ilaçlanan ve gelişigüzel denetlenen çilek…
“Elin oğlu…” diye başlayan hayranlık cümleleri kurarak yabancılara imrenmek insana ağır geliyor ama ne çare…