KKTC’nin tanınmamışlığı ve izolasyonlar üzerine binlerce kez demeç verildi...
Avrupa’ya, Amerika’ya eleştiriler yöneltildi...
Kıbrıslı Türklerin ekonomik açıdan yaşadığı sıkıntıların temelinde ‘acımasız ambargoların’ yer aldığı iddia edildi...
Öyle mi?..
Öyleyse; izolasyonlara aldırmadan Kuzey Kıbrıs’a yerleşen ve tüm birikimlerini bu ülkeye aktaran yabancıları ‘ayakta alkışlamamız’ ve onlara sahip çıkmamız gerekmez miydi?..
Elbette gerekirdi...
Ama biz onlara sahip çıkmadık...
Tam tersi önemli bir kısmının kazıklanmasına göz yumduk...
Binlerce İngiliz ve Alman, kendi ülkelerindeki evlerini satarak Kuzey Kıbrıs’a geldi...
Rum mülklerinin bir gün başlarına dert açacağını düşünmeden, büyük bir risk alarak paralarını burada harcadılar...
Bunun kıymetini bilemedik...
Üç beş hırsızın bu insanları soymasına çanak tuttuk...
Soyulanlara sahip çıkmadık...
Sahip çıkmak bir tarafa, soyanların yanında yer aldık...
Merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, KKTC hükümetlerine sayısız çağrı yapmış “Bu insanların hakkını yemeyiniz, yedirtmeyiniz... Yedirirseniz, KKTC’nin başı ağrıyacak” demişti...
Ama dinleyen olmadı...
Bugünkü makam koltuklarını ‘en kârlı şekilde kullanma’ düşüncesi ağır bastı...
Sonunda ne oldu bilir misiniz?..
Aldatılan İngilizler, sadece İngiltere çapında değil, dünya çapında KKTC aleyhtarı kampanyalar başlattı...
Kampanyayı etkili bir şekilde sürdürüyorlar...
Kulaksız sitesi mağdurlarından Pauline Read bıkmadan, usanmadan, her allahın günü yüzlerce kişiye mail atarak, uğradıkları haksızlıkları anlatıyor...
Uluslararası kuruluşların desteğini sağlamak için tüm gücüyle uğraş veriyor...
Ne var ki; bizimkiler bu tür olayları hiç umursamıyor...
Pauline Read’in seçimde oy kullanma şansı olmadığına göre; “bırakın çırpınsın” diyorlar...
Olur mu ya?..
Seçimde verecek oyları yoksa bile, KKTC’yi rezil edecek, ekonomik yönden sıkıntıya sokacak güçleri vardır bu insanların...
Ama bizdekiler, KKTC’nin rezil olmasını da umursamıyorlar...
Umursamış olsalar, geçtiğimiz hafta içinde saldırıya uğrayan ve dayak zoruyla ırzına geçilen İngiliz kadından özür dilerlerdi...
En azından bir bakanın, hükümet, ya da devlet adına özür dilemesi, iğrenç saldırının izlerini ortadan kaldırmazdı...
Fakat, yaranın acısını azaltırdı...
İnsanlığa önem veren bir yönetim olduğu izlenimi yaratırdı...
Bunu dahi yapan çıkmadı...
Onlar adına, M.A.F. isimli İngiliz kadından ve ailesinden biz özür diliyoruz...
Bu tür iğrenç olaylar, Kıbrıslı Türklerin karakteriyle uyuşmuyor...
Benzeri olayların yaşanmaması için kalemimizle, sesimizle uyarılarımızı sürdüreceğiz...
Temiz bir ülke yaratılması için mücadelemizden yılmayacağız...
Sadece tecavüze uğrayan İngiliz kadından değil...
Emlak mağduru tüm insanlardan da özür diliyoruz...