Ada'nın Güney'inde yaşanan ekonomik sorunlar nedeniyle Kıbrıs sorunu neredeyse "hiç konuşulmayan" sorun haline geldi. Rumların tek derdi var "cepleri..." Mevduatlarında yapılacak kesintiler. Ekonominin düzelip, düzelmeyeceği. Kıbrıs sorunu; yüz maddelik gündem varsa, 99'uncu sırada belki yer bulabiliyor. Böyle bir dönemde Kıbrıs Üniversitesi'nde dekan olan Kıbrıslı Türk Prof. Niyazi Kızılyürek'i aradım. Ekonomik sorunların yansımalarını sordum. Çarpıcı bir yaklaşımı oldu. Türkiye ile Kıbrıslı Rumlar arasındaki "uçurumun" kapanmasına yönelik adımların atılması gerekliliğine dikkat çekti.
Bu gerekliliği de, "Türkiye, Kıbrıs'ta jest yapsın" diye açıklıyor. Rum tarafında yaşanan ekonomik krizin, Türkiye ile Rum halkı arasında "yakınlaşmaya" neden olacağını savunuyor. Bunun olması için Türkiye'nin atacağı jestleri sıralıyor. Kapalı Maraş açılabilir. Kıbrıs Hava Yolları'na ait uçaklar Türkiye hava sahasını kullanabilir. (Bu konuda AB Bakanı Egemen Bağış'ın, 'Kıbrıslı Türklere yönelik izolasyonlar kalksın, limanlar açılır' sözünü de hatırlatalım) Bunlardan birinin olması durumunda; Türkler ve Rumlar arasındaki "ön yargıların" sona ereceğini, ekonomik olarak Ada insanının kazanacağına işaret ediyor. Ankara ve Kıbrıs Türk tarafı da Maraş'ın açılmasını istiyor. Türk tarafı "Türk tarafının gözetiminde Maraş'ı açarız" politikası güdüyor. Rumlar ise, "BM gözetimininde açılmaya evet" diyor. Kızılyürek'in yaklaşımı da bu yönde. BM kararları çerçevesinde Maraş'ın açılmasını istiyor.
Rakamlarla 'hayalet şehir'
Maraş'ın açılmasının Ada'ya müthiş bir ekonomik kazanım sağlayacağı kesin. Maraş, Kıbrıs’ta bugüne kadar yapılan bütün "toprak" görüşmelerinde ilk gündem maddesi oldu. “Hayalet Şehir” olarak da adlandırılan Maraş, 20 Temmuz 1974 sonrasında iskâna kapatıldı. Günümüzde Maraş’ta 4 bin 469 aileye yetecek kadar ev var. Maraş’ta 45 otel ve 60 apart otelle turistik yatak kapasitesi yaklaşık 10 bin. KKTC’nin bugünkü toplam otel yatak kapasitesiyse 18 binlerde.
Fırsatçılık yapmayalım
Kıbrıslı Rumların ekonomik sıkıntılarını iyi analiz etmemiz gerekiyor. Rumları "ekonomik sorunları" ile "köşeye sıkıştıracağımızı" düşündüğümüz an, "kaybederiz..." Kaybeden, Annan Planı'nda olduğu gibi Ada insanı olur. Rumların ekonomik sorunlarını "fırsata" çevirebiliriz! "Fırsatçılık" işin içine girerse, süreç başarısız olur. Barış dilini kullanarak yolumuza devam etmekte fayda var. Ada'nın Kuzey'inde yaşayanların, Rumları "küçümsemesi" doğru değil. Hatta ceplerinde 'Kıbrıs Cumhuriyeti' kimliği ve pasaportunu taşıyarak "imkânlardan" yararlananların bunu yapması "acı..." Niyazi Kızılyürek, Yenidüzen'deki yazısında güzel bir yazı yazdı.
(....) Barış, bir toplumun onurunu rencide ederek kurulamaz. Tam tersine, bulunacak çözümün halkların onurunu ihya etmesine dikkat edilmelidir. Türk tarafı “Rumlar battı” veya “denizin altında doğal gaz var” diye fırsatçı bir yaklaşım içine girmemelidir. Çözüm olacaksa, bu, Hegel’in saptamasındaki gibi olacaktır: “hiç bir şey zamanı gelmiş bir fikirden daha güçlü değildir”. Bu anlayıştan üretilecek duygu ve siyaset “fırsatçılıktan” daha kıymetli, daha sonuç alıcıdır. En önemlisi, böyle bir bilinçten çıkacak sonuç daha kalıcı olacaktır(...)
Dışişleri Bakanı Davutoğlu da, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile ortak basın toplantısında, "fırsatçılık" değil "fırsattan" bahsetti.
(...)Güney Kıbrıs’ta yapılan seçimler sonrasında bir fırsat penceresi açıldığını, bunun doğru değerlendirilmesi, psikolojik faktörler ve ekonomik krizlerle gölgelenmemesi halinde, Kıbrıs’ta kalıcı bir barış için harekete geçmenin tam zamanı olduğunu söyledi(...)
Bu sözlerin önemini iyi algılamakta fayda var.