Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban-ki Moon nihayet ite-kaka bile olsa Kıbrıs Türk ve Rum halklarının liderlerini tekrar masaya oturttu ve mülkiyet konusundaki müzakereler başladı. Gerçi “yönetim ve güç paylaşımı” başlığında kesin bir uzlaşma olmadan mülkiyet başlığına geçmek ne kadar yararlı olur tartışılır çünkü Kıbrıs sorununun kökeni yönetim ve güç paylaşımıdır. Yani diğer başlıklarda uzlaşma sağlansa bile yönetim ve güç paylaşımını bir yere bağlamadan Kıbrıs sorunu çözmek pek mümkün değildir.
Mülkiyet başlığı müzakereye açılır açılmaz Hristofyas yine şımarıklığa başladı ve mülkiyet konusunu tartışmadan toprak olarak ne alacağımı bilmem gerekir diye tutturdu. Aslında Hristofyas BM nezdinde toprak konusunun çok taraflı konferansın tarihi kesinleştikten sonra ve son başlık olarak masaya yatırılacağını biliyor ama Rum tarafının yaklaşımının görüşmeleri baltalamak olduğu için olamayacak şeyler istiyor. Toprak konusu son derece hassas ve geri dönüşü olmayan bir konudur ve kesinlikle tüm konularda uzlaşma sağlandıktan sonra ancak masaya gelmeli ve gizlilik içerisinde müzakere edilmelidir. Yoksa konu olan bölgelerin ekonomik çöküşü bir anda gerçekleşir.
Eğer iki taraf da gerçek iki kesimlilik ve gerçek iki toplumluluk üzerine bir anlaşma inşa edeceklerse mülkiyet konusunu kalıcı bir şekilde çözmenin tek bir yolu vardır o da global takastır. Global takastan kasdettiğim şudur: Önce Kıbrıslı Türklerin güneyde Rumların da kuzeyde bıraktığı malların listesini ve değerini ortaya çıkarırsınız. Sonra da ısrarla Kıbrıs’ta birleşik Kıbrıs çözümünü isteyen o “uluslararası toplum”a pamuk elleri ceplerine sokmalarını ve global takas için kurulan bir fona katkıda bulunmalarını istersiniz. Bu fonu da kuzeyde ve güneyde bugün yaşayan ve diğer tarafta mal bırakıp göç eden kişilere değer farklarının ödenmesi için kullanırsınız. Bence çözüm için samimiyseniz ve kesin iki kesimliliği savunuyorsanız mülkiyette ancak böyle bir çözüm olabilir. Bunun başka şekli kaosu da beraberinde getirebilir.
Rum tarafı malın ilk sahibi ne yapılacağına karar versin diyor. Peki bir örnekle bu tezin nasıl gerçekleşeceğini irdeleyelim. Diyelim ki güneyden göç eden bir Türk’e eşdeğer olarak bir tarla verildi. Gün geldi tarla arsa oldu ve üzerine bir villa inşa edildi. O villa da birkaç kez el değiştirdi. Şimdi siz bu malın değerini 1974 öncesi kırsal tarla olarak mı yoksa bugününkü villanın gerçek piyasa değerinden mi hesaplayacaksınız? Adam kırsal bir tarla bırakmış, villaya mı konacak? Tazminat isterim derse villanın hangi sahibi tazminat ödeyecek, birinci mi ikinci mi...? Aklınızı karıştırdıysam özür dilerim ama bu konunun ne kadar arap saçına dönebileceğini işaret etmek istedim.
Başta yönetim ve güç paylaşımını aşmadan bu konulara girmek pek de doğru değil demiştim. Gel gör ki mülkiyet başlığına atlandı ve masada görüşülyor. Yani birileri acele yangından mal kaçırır gibi bizi çok taraflı konferansa sürüklüyor. Konferansa tam uzlaşı olmayan başlıklarla gidiliğinde oradaki katılımcılar o başlıkların altlarını kendi doğrularına göre dolduracaklar. Eğer katılımcılar Kıbrıs Türk ve Rum halkları, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere ile sınırlansa bile katılımcıların üçü bizim çıkarlarımızı gözetmeyecek. Dolayısı ile de altları doldurulan başlıklar bizi değil Rumları tatmin etmek için doldurulacak. Bizler bağırsak da ağlasak da iş işten geçmiş olacak.
Daha önce de uyardığım gibi vakit varken bu konferans sevdasından vazgeçmemiz ve devletimizi daha iyi yönetip uluslararasında statüsünü yükseltmeye çalışmamız gerekir. Tayvan modeli o kadar da kötü bir şey değildir. Onu da başka yazıda irdeleriz.