Konuya ilişkin bu ne ilk yazımdır, sanırım ne de son yazım olacak…
- Eğer sendikalarıyla, sivil toplum örgütleriyle, kurum ve kuruluşlarıyla ayağa kalkıp meydanları dolduran kitlelerin başında siyasi önderlik olmazsa;
O hareket bir süre sonra kaçınılmaz birtakım zafiyetler yaşamaya başlar ve siyasi önderliğin toparlayıcılığı gecikirse… Hiç istenmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalır…
Kimse yanlış anlamasın… Rejim ve bekçilerinin muradettiği, amaçladığı ve de propagandasını güdümündeki “medyanın” kapıkulları marifetiyle yaptığı gibi;
Sendikal Platformun “dağıldı-dağılacak” noktada olduğunu ve rejim ile sahiplerinin bu kavgadan “muzaffer” çıktığını söylemek istemem…
Böyle bir durumun halkın geleceğe ilişkin umutları bağlamında ne büyük bir moral ve hayal kırıklığı yaratabileceğini tahayyül etmek dahi istemem…
Lakin… Gerçek şu ki, bir zafiyet yaşıyor sendikal hareket…
Bu, siyasi iktidarın “başarısı” veya “gücünden” kaynaklanmıyor elbette…
Siyasi önderliğin, kitlesel büyük kavgayı siyasi arenaya bütün ağırlığı ve etkisiyle taşıyıp oraya yıkabilecek şekilde devreye girememesindendir.
Öyle ya… Sivil toplum hareketleri homojen bir siyasi görüşe sahip olmadığı gibi, nihai hedefleri bağlamında da siyasi çözümlemeler içeren siyasi manifesto ve amaçlar taşımazlar.
Siyasi misyonlarla gün gelir omuz omuza mücadele ederler ama siyasi bir yapı olan iktidar değişikliğinde son noktayı çok partili demokratik sistemde siyasi partiler koyar.
Arkasına da sendikal ve sivil toplum hareketinin güç ve taleplerini de alarak elbette…
Onların taleplerini siyasi sentezler ve çözümlemelere ulaştırarak… Ve yine onların talepleriyle kendi siyasi misyonunu bütünleştirerek…
Bu bağlamda, son tahlilde, siyasi bir görev olan ülke yönetme pozisyonunda olmayan sivil toplum veya sendikal hareket;
Farklı siyasi görüşleri de bünyesinde barındırarak bir yere kadar mücadeleyi taşır. Bir yerden sonra eğer güçlü bir siyasi önderlik devreye girmezse, farklı siyasi rüzgârların – ama öncelikle iktidar gücünü elinde tutan misyonun – siyasi toparlayıcılıktan yoksun hareketi bölme faaliyetlerinin etkisiyle saflarında gevşeme yaşar.
Olan da, bunca emekle, kelleyi koltuğa alarak meydanlara dökülen kitlenin fedakârlık, cesaret ve inançlarına olur.
Ülkemizdeki Sendikal Platform da işte iki büyük mitingle sivil inisiyatife zirve yaptırırken, bu noktadan sonra mücadeleyi sırtlayacak toparlayıcı bir siyasi önderlikten yoksun kaldığı için;
Homojen bir siyasi eğilimi olmayan ve ancak meydanlardaki ateş ile heyecanla beslenen kitle hareketi de birtakım zafiyetler yaşamaya başladı.
- Sadece doğa değil, demokrasiler de boşluk kaldırmıyor.
Ülkemizdeki Sendikal Platform, Polonya’daki “Dayanışma Sendikası” gibi, meydanlarda siyasi bir lider yaratamadığına göre;
Bir siyasi partinin o gücü, iktidar ve rejimi devirecek manivelaya dönüştürmesi gerekmekteydi.
O da olmadı. Hiçbir şeyin durağan olamayacağı gibi, iki büyük mitingle zirve yapan tansiyon da o noktada muhafaza edilemedi, kitle hareketi de ateşi canlı tutacak sürekli eylemlerle desteklenmediği için, rejime hasar vermeyen cılız alevler pozisyonuna geriledi.
Kimin göreviydi “siyasi önderlik” pozisyonuna soyunmak?
Bilemem… Demek hiçbir siyasi parti fazla da gönüllü olmadı bu iş için… Veya fazla “ihtiyatlı” ya da “tereddütlü” kaldı.
Genel Başkanı’nın onca özveri, gayret ve inancına rağmen CTP de bir türlü o kitleye önderlik yapma pozisyonuna gelecek atılımı yapamadı, siyasi muhalefetin diğer iki partisi de iyi bir katılım sağlamalarına rağmen, kitlenin siyasi önderliğini üstlenme iddiasına – şu veya bu sebeple - sahip olamadı.
Dolayısıyla bırakın iki büyük mitingle zirve yapan kitle heyecanının siyasi önderlikle buluşmasını;
Sendikal Platformun siyasi muhalefetle bağları da hayli incelmiş bulunuyor şu günlerde…
Ya ayağa kalkan sivil inisiyatif şok eylemlerle bir kez daha ateşi körükleyip, rejim ve iktidarının baskısı altında inleyen insanlarımızın öfke ve tepkisinin siyasi muhalefet veya önderlikle tam bir dayanışma zemininde buluşmasına olanak yaratacak, bunu motive edecek… Ya da bu defter tümüyle kapanmasa bile;
Uzun bir süre tozlu raflara kaldırılacak… Siyasi rejim ve bekçilerinin o raflarda yerlerini alması gerekirken…
Üzgünüm… Tablo budur. Bu realiteden hareketle adım atılmalıdır bundan sonra…