Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni 1983’te kurduk ama hep söylerim kuruluşundan itibaren yanlış bina ettik!
Devletin malı deniz yemeyen keriz misali davrandık…
Başta siyasiler olmak üzere 7’den 77’ye herkes bu çarpık yapılaşmadan nemalandı ve nemalanmaya da devam ediyor!
Devleti hoyratça kullandık, yıprattık! Öyle ki hükümetlere kızan vatandaş, devletten soğudu!
En tehlikelisi de bu oldu!..
Adaletsizlik hat safhaya ulaştı..
Vergi veren, devletini kollayan enayi pozisyonuna itildi!
Devleti soyanlar bir yandan ceplerini doldurdu, öte yandan itibar kazandı!
Devlet – özel ayırımında kurgu tamamen yanlış kuruldu..
Ayni işi yapan insanlar arasında oluşan derin maddi uçurum sosyal sorunları da beraberinde getirdi..
Devlete ait kurum kuruluşlarda dağıttıkça dağıtıldı! Sonra ‘kazanılmış hak’ denilen uygulamaya dört elle sahip çıkıp, ‘bir adım geri atmam’ pozisyonu ortaya koyulur oldu…
O kadar çok örneği var ki..
Elimizden kayıp giden son örnek Kıbrıs Türk Hava Yolları’ydı..
Bir gazeteci olarak çok yakından takip ettiğim bir süreçti..
Torpil mekanizmasıyla doldurdukça dolduruldu, maaşlar şişirildikçe şişirildi, maaş dışı menfaatler dağıtıldıkça dağıtıldı…
Peki ya sonrası?
Ne zaman ki sisteme özel sektör de girdi ve başarılı bir şekilde operasyonu yönetti, KTHY giderlerini karşılayamaz duruma geldi..
Asıl suçlu elbette buraya atanan başarısız yöneticiler, yani siyasetin ta kendisiydi.. Ama en az siyasetçiler kadar suçlu olan da çalışanların örgütlü olduğu sendikal yaklaşımdı..
KTHY’nin yaşaması için maaş kesintisi talep edildi, çalışanın bir kısmının özel bir şirkete kaydırılması konuşuldu… Tümüne ret cevapları verildi, seçim de vardı, popülizm hat safhadaydı ve maalesef KTHY tarihimizde de vicdanımızda da kocaman bir yara olarak kaldı!..
Oysa göz bebeğimizdi, gururumuzdu..
Benzer yapılar KTHY’nin durumundan hiç ders almadan körü körüne ayni mantıkla devam ediyor..
İşte son örnekler; Doğu Akdeniz Üniversitesi!
Bu mantık ile devam edilirse ikinci KTHY olayı DAÜ için kaçınılmaz bir son olacak… Nasıl ki ilk ve orta dereceli okulları elden çıkarılmak zorunda kalındı, bu mantık ile gidilirse DAÜ’de elden kayıp gidecek!
Allah aşkına yönetimi ve sendikaları otursun ve DAÜ’yü kurtaracak reçeteyi uygulasın…
Burada muhalefete de görev düşüyor.. DAÜ elindeki kıymetli bir yeri otel projesine çevirip kazanç sağlamayı planlarken, hopppp hemen popülizm devreye giriyor..
Neymiş efendim casinolu otel olamazmış! Neden olmasın?… Yönetim buradan gelir sağlayacaksa neden bu malı kiralamasın, değerlendirmesin!
DAÜ artık sahada yalnız değil! Ülkemizde bir çok uluslararası akrediteler alan çok başarılı özel üniversiteler var.. Burada çalışanların maaşları ülke gerçeklerine göre şekillenirken, vekilden daha çok maaş alan öğretim görevlileri olan DAÜ diğer üniversitelerle nasıl rekabet edecek?
Başarılı insanlar yönetici koltuklarına getirilmez ise, maaşlarda performansa dayalı ve ülke gerçeklerine göre bir noktaya geçilmez ise, ucuz ve özellikli hizmet alınan turizm tesisi, maddi kazanca dönüştürülemez ise DAÜ’nün elimizden kayıp gideceği aşikardır!
“Devlet sahip çıksın” diyenler var, görüyorum… Çıksın çıkmasına ama bu devlete kim sahip çıkacak?
Batak yapıları yüzdürecekse devlet, bunu vatandaşın sırtına basarak yapacaktır! Ama bu vatandaş artık bu yükü kaldırabilecek noktada değildir!
O nedenle kurumlarımız da kendi reçetelerini kendileri hazırlamakla mükelleftir!
Şimdi bunları kaleme aldık diye yine bize küfre varan yaklaşımlar sergileyecek bir kesim olacaktır ama doğru söyleyeni de dokuz köyden kovarlarmış!
Hepimizin gailesi kurumlarımıza sahip çıkmaksa gerçekten, o zaman ülke gerçeklerine göre bir pozisyon almak şarttır!
KTHY’den ders alınmazsa, kurumlarımızın sonunun ne olacağı hüzünlü bir örnek olarak karşımızda durmaktadır!