BES
Belediye Emekçileri Sendikası'nın başlattığı eylemler, Türkiye ve geri kalmış ülkelerdeki benzerlerini aratmayan şekilde, polis engeline takıldı.
Belediye çalışanları maaşlarını alamadıkları gerekçesiyle, haklı olarak, eylem yapıyor ve eylemleri her türlü hukuka uygun. Nicedir maaşlarını alamayan emekçiler sadece kendileri için yaşamadıkları düşünüldüğünde bakmak zorunda oldukları ailelerinin hayatları ve emeklerinin gaspedilmesine tepki gösteriyorlar.
Polis neye hangi amaca hizmet ettikleri belli olmayan şekilde emekçilerin eylem hakkına alalen tecavüz ediyorlar. Gerekçeleri çok anlamsız ve palavra olduğu belli; vatandaşlar üşüyor, vatandaşa hizmet gitmiyor... İyi güzel de üşüyen vatandaşları anlıyorum ama uzun süredir maaşlarını alamayan ve bu nedenle aç, susuz kalan ve üşüyen emekçiler vatandaş değil mi?
Ve eğer gerçekten emekçiler işlerini yapmıyorsa onlara müdahale etmek polisin işi değil ki. Kaldı ki, polis burada açık bir şekilde hak gaspediyor, hukuku çiğniyor.. Eğer ille da bir müdahale edilecekse (yargı yada polis tarafından) müdahale edilmesi gerekenler emekçiler değil, emekçilerin emeklerinin karşılığını vermeyen kişilere yapmalıdır. Eylem başlı başına sesini duyurma aracı ve bu araç her vatandaşın en doğal hakkıdır. Vatandaşların eylem hakkını hukuksuzca engellemek ve bunu anlamsız bir biçimde meşru göstermenin hiç bir makul tarafı yoktur. Anlaşılan Kıbrıs hükümeti ‘polis devleti’ örneğini güzel bir şekilde gösteren Türkiye'den baya bir etkilenmiş… BES’e bu haklı mücadelelerinde destek verdiğimi açık bir şekilde söylüyorum..
HASPOLATTA VAKFA ARAZİ KİRALAMA
Ben daha önceki yazılarımda da çokça değindim, yine söyleyecem o meçhul vakıfın sahipleri Türkiye'de toplum mühendisliğine soyunmuş, şimdi de hedefinde Kıbrıs olan ‘Gülen Cemaatidir’. Bu sadece bir öngürüdür ama inanın güçlü bir öngürüdür. Nereden mi biliyorum?
Bizzat Recep Tayyip Erdogan’ı Kıbrıs başkanı ve cumhurbaşkanını aratacak kadar güçlü kaç cemaat var sizce?
İkincisi, yeni hedeflerini açıklarken Kıbrıs'ı birinci sıraya koyacak kadar açık davranmışlardı. Çünkü ‘dinden ve milletten haberi olmayan Kıbrıs halkına din ve milleti ögretme amaçlarını’ gizlemedi cemaat. Sanki Kıbrıs halkına dini ve millet ögretmek kendi haddiymiş gibi. Ben önceki yazılarımda Kıbrıs hükümetini iktidar aşkından kurtulup halkına karşıki tehditleri görmesini yazmıştım ama anlaşılan ‘büyük biradere’ karşı gelecek kadar kendilerini güçlü hissetmedi Kıbrıs hükümeti. Görünen o ki cemaata catır catır arazileri kiralayacak ve istediği gibi camileri, imam hatiplerini açacak bunu istemeyen Kıbrıs halkı da sadece seyredecek UBP sayesinde.
Durum bununla sınırlı değil inanın buna. Ben cemaatta (maalesef bir süre kaldım dış etkenlerle) kalmış biri olarak cemaatin bununla yetinmeyeceğini başta Kıbrıs'ın eğitim sistemi olmak üzere özellikle ekonomisi elde etmeye çalışacaktır (ekonomi zaten Kıbrıs'ın elinde değil ama göreceksiniz iç işletmelerde yeni yeni zenginler çıkacak ve hepsi de badem bıyıklı olacak) ve bu sayede Kıbrıs halkı üzerinde istediği gibi bir kültürel asimilasyonu rahatlıkla devreye sokacak.
Kıbrıs hükümeti buna teslim görünüyor ama umut yine halkta, halkın içinde…