Kıbrıs görüşmeleri bir anlaşma üreteceğe benzemiyor. Bu da doğal olarak sınırlı tanınma da dahil başka süreçleri beraberinde getirecek. Bu bağlamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları olarak kendi kendimize olası bir tanınmaya veya Rumlarla oluşturulacak yeni bir devlete ne kadar hazır olduğumuzu sormalıyız.
Bence böyle bir gelişme olsa çok sıkıntılar çekeceğiz çünkü bugün KKTC’de sürdürülebilir bir yapı yoktur. Bunun her detayı da enine boyuna her gün tartışılıyor ama iyiye doğru gelişmeler de kaydediyor muyuz yoksa sadece şikayet ederek günü mü kurtarıyoruz?
Dünyada herhangi bir kurumda üst düzey yöneticiler önce bir hedef belirler, o hedefe ulaşabilmek için izlenecek yolu ortaya çıkarır sonra da görev bölümüne gidip o hedefe ulaşmaya çalışılır. Birimler buna ulaşmaya çalışırken en önemli unsurlardan biri de denetim ve takiptir. Bir şekilde denetim olmayınca nedense insanoğlu gevşer ve işini iyi yapmak bir yana tümden yapmamaya bile başlayabilir. İşte KKTC’de gözlemlediğim en büyük sorunlardan biri de denetimsizlik ve onun getirdiği unursamazlıktır. Bu çok tehlikeli boyutlara ulaşmıştır ve eğer halkımız elbirliğiyle bu sorunu aşamazsa bizleri çok kötü günler beklemektedir.
Herkes etrafa dökülen çöplerden şikayet eder ama bu sorun bir türlü ortadan kalkmaz. Devlet dairelerinde yapılan bir çok işin kolayca yapılamadığından şikayet edenler çok ama o bahsettikleri konularda iyileşme yok denilecek kadar az. Özel sektörde hemen her kesim kendi işletmelerinin daha iyiye gitmesi için devletin bir başkasına kısıtlama getirmesini istiyor. Bütçe açığını dolaylı vergiler icat ederek kapatmaya çalışıyoruz ama ayni anda devlet harcamalarına gerçek anlamda gereken kısıtlamaları getirmiyoruz.
Bu örnekleri sıralayıp gidebiliriz ancak ben bahsettiğim hedef, denetim ve takibe dönmek ve sizlerle kendi sektöründe başarılı bir Amerikan şirketinin basit ama etkili yaklaşımını aktarmak istiyorum. Bazen en etkili çözüm en basit olanıdır...
Amerika’da başlayan ama sektöründeki başarılarından dolayı uluslarasına da açılıp başarı yaşayan Chilli’s lokantalından bahsetmek istiyorum. Brinker International adında bir şirketin sahibi olduğu Chilli’s orta direğe hitap ediyor. Başarısının sırlarından bir tanesi de hangi Chillis’e giderseniz gidin, binanın dış ve iç görünümü, yemeklerin tadı ve hatta servisin kalitesi tıpatıp ayni olur. Buna nasıl ulaşıyorlar acaba?
Önce yöneticiler hedefleri kesin olarak saptamış ve personelini eğitmiş. Buraya kadar anlattığım her kurumun yaptığı şey zaten. Ama takip ve denetime gelince çok ilginç bir şey yapmışlar. Her hafta merkezden gönderilen denetimciler tüm Chilli’s lokantalarını ziyaret edip yemek yerler ve deneyimleri ile ilgili rapor tutarlar. Bu da normal diyeceksiniz.
Denetimciler gidiyorlar ama gizli olarak gittikleri için gerçek bir deneyim ediniyorlar. Hizmeti sunanlar da bunu bildikleri için acaba hangi müşteri denetimci diye düşüneceğine her müşteriye en iyi yemeği yapıp en iyi hizmeti sunuyor. Ne kadar basit ama etkili bir sistem değil mi?
Bir de KKTC’ye dönelim. Herhangi bir devlet kuruluşuna ziyaret gerçekleşeceğinde hem oraya epey önceden bildirilir, hem de basına da haber verilir ki denetim yapıldığı basında çıksın. Sonra da bu denetimin bize iyileşmiş servis veya ürün getirmesini bekliyoruz. Mentalite ve yaklaşım değişmezse iyileşme de gerçekleştirilemez. KKTC olarak tanındığımız gün de “şimdi ne yapacağiz” diye kara kara düşüneceğiz. Kendi kapımızın önünü süpürme zamanı gelmiş ve geçiyor. İçte iyileştirme gerçekleştiremezsek ne tanınma ne birleşme bize yarar sağlayamaz...