Türkiye’nin uzunca bir süredir “bölünme” korkusu var. Siyasette ve medyada yaygın şekilde dile getirilen bu korkunun kaynağı, ülkenin doğusundaki karışıklık...
Kürtler’in Türkiye Cumhuriyeti’nden kopma talebi olduğunu düşünenler, bunu büyük bir tehlike olarak görüyorlar.
Son günlerde yaşanan acı olaylar, aslında Türkiye’nin bir tür bölünme sürecinde olduğunu gösteriyor. Coğrafi olarak değil ama duygusal olarak dehşetli bir kopuş yaşanıyor.
Güneydoğu’da akan kana, “Türklük” ve “Kürtlük” penceresinden bakarak anlam yükleyen ve acıyı “insani” temelden yoksun bir başka zemine oturtan söylemler yükselişte. Fakat daha ilginci, doğal bir felakete bile intikamcı hislerle yaklaşanların varlığı...
Van’daki depremden sonra öylesine tuhaf bir ruh hali açığa çıktı ki şaşmamak elde değil. Bilhassa internet ortamında dolaşıma sürülen görüşlerin mahiyeti korkutucu... Bunların çoğunda, “Kürtler’in Allah tarafından cezalandırıldığı” teması hakim. Üzüntü beyan edenlerin çoğunda bile “büyüklük bizde kalsın” havası var.
İşin tuhafı, bu tür görüşlerin ulusal medyada dahi karşılık buluyor olması. Büyük bir haber kanalının depreme ilişkin gelişmeleri, “olay Van’da da olsa üzüldük” diye yansıtacak hale gelmesi, işin vahametini ortaya koymaya yetiyor.
Magazin programı sunucuları da kontrolden çıktı. Bunlardan bazıları, geçmişte polise taş atanların şimdi devletten yardım istemeye haklarının olmadığını öne sürerek “herkes haddini bilecek” ukalalığını sergileyebiliyor.
Bir de şehitlerin ardından matem havasına bürünen ama deprem olayını şöyle bir geçiştirmeye çalışan kanallar var... Bunların çifte standartçı halleri gerçekten düşündürücü...
Türkiye’nin coğrafi olarak bölünmesi pek mümkün değil. Fakat şu an duygusal bölünme yaşadığı çok açık. Kısa bir süre öncesine kadar bazı açılımlarla yumuşayan ortamın birden bire bu hale gelmesi herkese zarar veriyor.
Bir ülkeyi diri ve güçlü tutan şey hiç kuşkusuz ortaklık duygusudur. Sevinçte, tasada ortaklık... Beraberce üzülüp, beraberce sevinme hali...
18-19 yaşındaki oğlu delik deşik edilmiş bir ananın acısını duyumsamamak... Ya da yüzlerce insanın korkunç bir şekilde can verdiği depremden intikamcı hislerle haz duymak... Böyle bir duygu yarılmasının yaşandığı yerde “birlik ve beraberlik” olduğunu kim iddia edebilir?
Belli ki coğrafi bölünme korkusu yaşayan Türkiye, duygu bölünmesini önemsememenin sancılarını çekiyor. Birbirine karşı düşmanca hisler besleyenlerin hızla artması ve nefret söyleminin rahatlıkla dolaşıma sürülebilen bir şeye dönüşmesi hayra alamet değil.
Türkiye’nin şu sıralarda en çok ihtiyaç duyduğu şey sağduyusunu yitirmemiş insanların daha çok ses vermesi… Yoksa meydan hepten nefret timlerine kalacak.
İnternetteki deprem yorumlarından birinde “ağlama sırası onlarda” deniliyordu. Bu kafayla gözyaşının durmasına imkân yok.
İnsanın ağlamak için ikinci bir kişiye ihtiyacı yoktur. Fakat amaç gülmekse, kibirli yalnızlığa son vermek şart...