Dünyanın her tarafında yaşayan Musevilerin şimdiki İsrail topraklarına göç edip oraya yerleşmeleri genelde tek bir kelime ile “Exodus” diye anılır. İsrail devleti kurulduktan sonra tutunabilmesi ve gelişip dünya devletleri arasında saygın bir yer alabilmesi için yapılması gereken ilk iş Musevileri o topraklara çekmekti. Hatta sadece nufus kalabalığı değil, “nitelikli” Musevilerin çekilmesi ve yeni kurulan devlete gerçek katkı koymaları birincil önemdeydi. Genç İsrail devleti de bu çağrıyı yaptı ve insanları oraya çekmeyi başardı. Hatta Türkiye’den bile bir kısım Musevi Türk oraya göç edip yerleşmişlerdir. Göçle gelenler devlet kardolarını yurt dışından getiredikleri birikimle oluşturup yüceltiler. Bazıları yeni şirketler kurdu ve dışardan elde edilmiş birikimlerini canlı ve başarılı bir özel sektöre dönüştürdüler. Bugün İsrail kendi savaş uçaklarını, silahlarını, elektronikten turun her türlü endüstriyel ürünü hayata geçirmektedir. Aslında bu “büyük göç” eskisi kadar büyük çapta olmasa da hala devem etmektedir.
İkinci körfez savaşı sonunda Saddam rejimi yıkılıp yerine ilginç bir yapı olan bügünkü İrak kurulurken kuzey İrak’ta otonom bir yönetim de ortaya çıktı ve özellikle Amerika Birleşik Devletlerinin koruması altında iç savaş döneminden barış dönemine ilk adım atan bölge oldu.
Kuzey İrak yönetimi kurulmazdan önce dağdaki Peşmergelerden bahsedilebilir. Peki nasıl oluyor da hemen bir yönetim kadrosu ortaya çıkıp yeni kurulan otonom yönetimi belli yerlere getirebiliyor? Aynen İsrail’in yaptığı gibi onlar da çareyi yurt dışında yaşayan diasporalarını göreve çağırmakta buldular. Onlara cazip olanaklar yaratıp o topraklara çektiler ve onların da ileri ülkelerde yaşarken elde ettikleri birikimlerinden yararlanmaktadırlar. Örneğin Kuzey İrak yönetiminin ticaretten sorumlu yetkilisi Londra’da yaşayan biri idi. Görevi kabul edip hizmet sunmak istemesine rağmen ailevi durumundan ötürü Londra’dan ayrılamayacağını söylediğinde kendisine evini Londra’da bırakması ve her hafta uçakla Kuzey İrak’a gidip gelmesini önerdiler ve de bugün ondan yararlanmaktadırlar. Yani yerliler dışardakileri kıskanmak yerine baş tacı yaparak onların birikimlerini kandi yönetimleri için kazanca dönüştürdüler.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dünyada içte olan nufusun dışta yaşayan nufustan daha az olduğu belki de tek ülkedir. Sanırım sadece İngiltere’de KKTC’den fazla Kıbrıslı Türk yaşamaktadır. Ben de yıllarca Amerika’da bu istatistiğin içerisindeydim. Orada iyi bir yaşamım vardı ancak memleket hasretiyle de yanıp tutuşuyordum. Dönüp ülkeme yararlı olmak istiyordum ve nihayet ailemle beraber döndük. Karşılaştığım hemen herkes bana neden döndüğümü, herkesin Amerika gibi bir yere gitmeye çalıştığı bir durumda benim geri dönmemin akıllıca bir şey olmadığını söylediler. İnanın bu beni çok üzdü ama neden insanımız böyle bir yaklaşım içerisindedir diye de hepimizi ciddi bir şekilde düşündürmelidir.
KKTC’nin nufusa ihtiyacı vardır. KKTC iç pazarının büyümesi gerekmektedir. Cumhurbaşkanı’nın tekrar görüşmelerden bahsetmeye başladığı, Ekonomi Bakanı Atun’un Türkiye’de yeni ekonomik paket çalışması yaptığı, “Toplanıyoruz” hareketinin ortaya çıktığı, Demokrat Parti’nin “Geliyoruz” mitingi yaptığı bu günlerde siyasi liderlere yurt dışında yaşayan insanımızı ülkemize dönmeye teşvik edecek formüller üretmelerini öneriyorum. Sadece Türkiye’den gelecek Casino yatırımlarına yüz milyonlarca dolar vereceğimize gurbetteki vatandaşlarımıza dönmeleri için bir çağrı ve de yatırım kredisi şeklinde ciddi bir teşvik verilmesi bu ülkeyi ayağa kaldıracak güçlerden birini oluşturacaktır. İsterlerse bu konuda katkı koymaya da hazırım.
Ben geldim kimse yüzüme bakmadı ama bundan sonra insanımızı biz davet edelim ve ekonomik katkı koymasına da yardımcı olalım. Burada yaşayanları da ihmal etmeyelim tabi. Onlara da ayni şekilde yatırım kredisi olanağı sağlayalım ama “Exodus”u da başlatalım. Bakın o zaman Rumlar masaya koşarak gelirler mi gelmezler mi...