“ Rumların asıl hedeflerinin, kendilerinin istedikleri kararları rahatça alacakları,  mülkiyet ve toprak konusunu Kıbrıs Türkü’nü mahvedecek şekilde AB normları ile çözecekleri, Türkiye’nin Kıbrıs Türk Halkı için vazgeçilmez olan adadaki askeri varlığı ile etkin garantörlüğünü sıfırlayacakları bir düzen olduğunu” ifade eden 3’ncü Eroğlu “ kendisi ve tüm KKTC Cumhurbaşkanlarının samimi bir şekilde çözüm arayışı içinde olduklarını ama Rumların yanlış tutumları ile bir yere varamadıklarını, bundan sonra da Rumlarla bir yere varmak mümkün olamayacağını” kaydetti.

“Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 ile 2022 yıllarında BM Genel Kurul toplantılarında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin resmen tanınması çağrısında bulunmasını, kısa süre önce yaptığı bir açıklamada hedefin KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’nın asli üyesi olması olduğunu vurgulamasını tarihi öneme sahip açıklamalar olarak değerlendiren Eroğlu, bu noktada ısrar edilmesi KKTC’nin tanınması çabaları sabırla, kararlılıkla ileri götürülmesi gerektiğini vurguladı.

Derviş Eroğlu Kıbrıs Barış Harekatı’nın başlamasının 50’nci yılı, Barış ve Özgürlük Bayramı dolayısı ile bir mesaj yayınladı.

Eroğlu, mesajında şunları kaydetti:

 “ Kıbrıs Türkü İngiliz koloni idaresi altında, ortağı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti dönemi ile 21 Aralık 1963’te Kıbrıs’ın Yunan olması için başlatılan Rum silahlı saldırıları sürecinde özgürlüğü, güvenliği için şanlı bir direniş gösterdi. Çok zor koşullarda mukavemet örgütleri kurdu, Atatürkçü çizgiyi benimsedi, Anavatan Türkiye’nin desteğini sağlamayı başardı ve 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu ortağı oldu.

21 Aralık 1963’te başlatılan silahlı saldırılarda ortağı olduğu Devlet’ten kovulan 103 köyden göç etmek ve adanın %3 toprağına denk gelen daracık bölgelerde yaşamak zorunda kalan Kıbrıs Türkü, her şeye rağmen yılmadı, Rum isteklerine boyun eğmedi ve nihayet 20 Temmuz 1974’te başlayan Kıbrıs Barış Harekatı ile güvenliğe, özgürlüğe üzerinde egemen Devleti’ni kurduğu bir coğrafyaya sahip oldu.

50 yıldır Kıbrıs’ta kan akmıyor, vahşet yaşanmıyorsa bunun tek sebebi Kıbrıs Barış Harekatı ile Türk Ordusu’nun Kıbrıs’taki etkin mevcudiyetidir. 20 Temmuz 1974, Kıbrıs Türk tarihi için bir dönüm noktasıdır. Bunun kıymeti iyi bilinmeli, yakın tarihimiz özellikle gençlerimize çok iyi bir şekilde anlatılmalıdır.

Geçen 50 yılda elbette ekonomik ve siyasal açıdan çok daha iyi bir noktada olabilirdik ama geldiğimiz nokta da küçümsenecek, göz ardı edilebilecek bir nokta değildir. Sıfır noktasından bir ekonomi yarattık, tüm oyunlara, saldırılara karşı Devletimiz yaşıyor ve yaşayacak.

Asla yılmak yok. Biz Kıbrıs Türk Halkıyız. Nasıl ki çok umutsuz, karanlık günlerden birlik ve beraberlik içinde milli ve dini değerlerimize sahip çıkarak, Anavatan Türkiye ile birlikte yürüyerek bugünlere geldik, bugünlerden de dünyada hak ettiğimiz yeri alacağımız, daha refah, daha mutlu günlere doğru ilerleyecek ve mutlaka hedeflerimize ulaşacağız.

Rum-Yunan ikilisinin bizim haklarımızı içlerine sindirmeleri söz konusu değildir. 50 yıldır yaşadıklarımız ve bugün hala söylenmekte, yapılmakta olanlar bunun açık göstergesidir. Rum-Yunan ikilisi bizi azınlık olarak görmekte, kafalarında istedikleri gibi şekillendirdikleri, BM tarafından çerçevesi çizilen federal çözümü bizi hayal ettikleri noktaya indirgemek adına en ideal formül olduğu için desteklemektedirler.

Asıl istedikleri ise kendilerinin istedikleri kararları rahatça alacakları,  mülkiyet ve toprak konusunu bizi mahvedecek şekilde AB normları ile çözecekleri, Türkiye’nin bizim için vazgeçilmez olan adadaki askeri varlığı ile etkin garantörlüğünü sıfırlayacakları bir düzendir. Ben vel tüm KKTC Cumhurbaşkanları samimi bir şekilde çözüm arayışı içinde olduk ama Rumların bu yanlış tutumları ile bir yere varamadık. Bundan sonra da Rumlarla bir yere varmak mümkün değildir.

Dolayısı ile Kıbrıs Türk tarafının, Anavatan Türkiye’nin de tam desteği ile egemen eşitliğimiz ile KKTC Devleti’nin Rum Devleti ile eşit uluslararası statüsünü olduğunun teyit edilmesini resmi görüşmelerin başlaması ve iki Devletli bir çözüme ulaşılması için ön şart olarak masaya koyması çok haklı, doğru bir siyasettir.

Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 2021 ile 2022 yıllarında BM Genel Kurul toplantılarında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin resmen tanınması çağrısında bulunması, kısa süre önce yaptığı bir açıklamada hedefin KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatı’nın asli üyesi olması olduğunu vurgulaması tarihi öneme haizdir. Bu noktada ısrar edilmeli KKTC’nin tanınması çabaları sabırla, kararlılıkla ileri götürülmelidir.  

Kıbrıs Türkü’ne yakışan, Rumların peşinde sürüklenmek değil, milli mücadelesi ışığında, Atatürkçü çizgiden sapmadan , ‘ Yurtta Barış Dünyada Barış ‘ veciz sözlerine bağlılıkla, Anavatanı Türkiye ile el-ele , gönül-gönüle, özgürlük, egemenlik, Devlet yolundan yürümektir.

Barış Harekatı’nın 50’nci yılında bir kez daha tüm şehitlerimizi, özgürlük ve varoluş mücadelemiz lideri Dr. Fazıl Küçük, Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş, Barış Harekatı dönemi Başbakanı Bülent Ecevit, Barış Harekatı Dönemi Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan, dönemin TBMM üyeleri, Mücahit Ordumuz ile Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesi başta olmak üzere aramızda olmayan herkesi rahmetle, tüm gazilerimizi şükran ve takdirle anıyorum.

Halkımızın, milletimizin Barış ve Özgürlük Bayramını en içten duygularla kutlar herkese en derin sevgi ve saygılarımı sunarım.”