Kıbrıs’ta 15 Temmuz 1974’te Yunan Hükümeti’nin desteği ile yapılan darbenin ardından, garantör ülke olmasının verdiği yetkiyle Türkiye tarafından başlatılan Barış Harekâtı’nın 50’nci yılı kutlanıyor. 20 Temmuz 1974’te Boğaz Sancağı’nda görevli emekli Üsteğmen Mehmet Kutay, Harekâtın 50’nci yıldönümü vesilesiyle, o günlerde yaşadıklarını ve şahit olduklarını Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) muhabirine anlattı. -“Çıkarma başladı… Herkeste bir heyecan, bir bayram havası…” Yaşananları 15 Temmuz darbesinden başlayarak anlatan Mehmet Kutay, o sabah Boğaz Sancaktarı Ali Melih’in darbe haberini aldığı telefon görüşmesine şahit olduğunu belirterek, telefon görüşmesi sonrasında Sancaktar’ın kendisine “birlikleri hazır duruma getirmesi” talimatı vererek Lefkoşa’ya gittiğini aktardı. Kutay, 19 Temmuz sabahı ise, Sancağa “çok acil” telsiz mesajı geldiğini belirterek, Boğaz İstihbarat Komutanı Kemal Yalın o esnada orada olmadığı için Fota’da görevde olan eski İstihbarat Komutanı Sermet Akdağ’ı Sancağa çağırdıklarını söyledi. Akdağ’ın mesajı çözdükten sonra kendisine başparmağı ile “tamam” işareti yaparak “Hade komutanım, tamamdır bu iş.” deyişini unutamadığını belirten Kutay, mesajın ardından çalışmaların başladığını “Pınarbaşı Havaalanı’nda Birleşmiş Milletler’in koyduğu dolmuş bidonları temizledik, çukurları düzelttik ve bir uçağın inebileceği hale getirdik.” sözleri ile anlattı. 20 Temmuz sabahı saat 03.20’de geleceği bildirilen uçağı meşalelerle işaret vererek karşılayacak altı kişilik bir ekip oluşturulduğunu belirten Kutay, “Baktık ki uçak üzerimizden geçti, inmedi… Oysa uçak geldi, yarım saat, 40 dakika havada dolaştı. İşaret alamayınca kaçtı. O uçak sabah 06.00’da geldi, havaalanına indi. Yer hava pilotlarını getirmişti.” diye konuştu. Şafak sökerken helikopterlerin gelmeye ve paraşütlerin de inmeye başladığı kaydeden Kutay, “O şekilde çıkarma başladı… Herkeste bir heyecan, bir bayram havası vardı…” dedi. -“ Havadan inen birlikler ile denizden çıkan birlikler, üçüncü günde buluştu” Kutay, gelen Türk ordusu ile ilk temasını ise şöyle anlattı: “Gelen Türk ordusunun hiçbirinde rütbe yoktu. Baktık önde biri bastonla gelir, arkasında 7-8 kişi… Kimin ne olduğunu bilmiyoruz. Aralarında daha önce Kıbrıs’ta görev yapmış Albay Muzaffer Sever de vardı. Onu tanıdığımız için ona sarıldık. Bize ‘Komutana seslenin.’ dedi. ‘Komutan kim?’ diye sorduk, ‘bastonu olan.’ dedi, hemen seslendik. Meğer bastonu olan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri ve 6'ncı Kolordu Komutanı Korgeneral Nurettin Ersin Paşa’ymış… Bana ‘Burada yalnız sen kalacaksın, herkes çıksın. Burası artık bizim karargâhımız.’ dediler. Herkes gitti, Boğaz Sancağı Yeraltı Karargâhı’nda Kıbrıslı tek ben kaldım. Bu arada komando tugayı ve hava indirme tugayı da geldi. 20 Temmuz gündüzü pek bir hareket olmadı, esas muhabere gecesi oldu.” Kutay, 20 Temmuz gecesi Türkiye ile irtibatı sağlayan ve dağda bulunan telsiz istasyonunun Rumlar tarafından basıldığını ve orada görev yapan 7-8 kişinin şehit edildiğini, Doğruyol’un önce düştüğünü, ardından karşı taarruzla geri alındığının anlattı. -“Ailemle 50 gün sonra buluşabildik” Havadan inen birlikler ile denizden çıkan birliklerin Harekât’ın üçüncü gününde buluştuğunu da ekleyen Kutay, kendisinin ise ailesi ile 50 gün sonra buluşabildiğini belirtti. - “Boğaz Şehitliği’nde anma merasimleri yapılırdı; Ağırdağ’a ise biz ise birkaç kişi gider çiçek koyar, dua ederdik” Şehitliklerle ilgili de konuşan Mehmet Kutay, ilk başlarda şehitlerin önceden planlandığı gibi Ağırdağ’a gömüldüğünü ancak bazılarının Lefkoşa’ya ve sonrasında ise Boğaz Şehitliği’ne gömüldüğünü belirterek, bu konudaki karmaşanın nasıl çözüldüğünü anlattı. Kutay, “Komutan Hakim Mustafa Yüzbaşı; Derviş Duygun ve benim, şehitlik olması için ana yola, elektriğe ve suya yakın bir yer tespit etmemizi istedi. Çeşitli yerlere baktık ama en uygunu şu andaki Boğaz Şehitliği’ydi. Bu şekilde şehitler oraya gömülmeye başladı. Ancak öncesinde Ağırdağ’a 8-10 kişi gömmüştük… Bayramlarda Boğaz Şehitliği’nde anma merasimleri yapılırdı, protokol oraya giderdi. Ağırdağ’a ise biz ise birkaç kişi gider çiçek koyar, dua ederdik. Ağırdağ’daki şehitlerin aileleri şikayet etti, şikayetleri komutana ilettim. Komutan, ‘Bu iş kolay değil Hasan, Genelkurmay’dan onay ister, mahkeme kararı ister. Sen yazı yaz, gönderelim, olursa olur.’ dedi. Yazıyı yazdım, aradan 4-5 ay geçti. Ümidimi kesmiştim ki cevap geldi, uygun görüldü. Böylece Ağırdağ’daki şehitleri çıkardık ve Boğaz Şehitliği’ne defnettik.” ifadelerini kullandı. Birinci Harekât ile İkinci Harekât arasındaki süreçten de bahseden Kutay, “Biz İkinci Harekât’ta tamamen izleyici konumundaydık. Türk Ordusu her şeye el attı, biz onların verdiği emirler doğrultusunda hareket ettik. Birinci Harekât’ta tek bir telsiz yoktu. İkinci Harekât’ta en küçük birlikten en büyük birliğe kadar telsiz vardı.” dedi. Kutay, Barış Harekâtı olmasaydı Makarios’un uyguladığı politikanın Kıbrıslı Türkleri zamanla yok edeceği görüşünü de ortaya koyarak sözlerini tamamladı.