Türkiye’nin Kıbrıslı Türkler için anlamı büyük. Türkiye’de olan biten her şey Kıbrıs’ta merakla izlenir. Bu küçük adanın insanları, sevinçte ve tasada o büyük coğrafyayla duygudaş olurlar.
Kıbrıs’ı Türkiye’ye bağlayan duyguyu besleyen şey, bazılarının sandığı gibi oradan buraya akıtılan paralar değil. Duygular derin bir tarihin eseri.
Yine de her şey, şimdilerde ülkenin dört bir yanını süsleyen “Dünümüz Bir Yarınımız Bir” sloganını haklı çıkaracak türden değil.
Mesela “dünümüzde” her koşulda beraberlik yok.
II. Abdülhamit, 1878’de “bundan sonra kendi başınızın çaresine bakarsınız” dercesine adayı İngilizlere bıraktığında, burada yaşanan şey derin bir düş kırıklığı ve korkuydu.
Aslında Kıbrıslı Türkler’in, temel konularda anavatanlarının lafını her zaman dinledikleri söylenemez.
Padişahın, “siz artık İngilizsiniz, bizi unutun” manasına gelen kararına da itibar etmediler.
Yıllarca “Osmanlı bizi gavur elinde bırakmaz, geri gelecektir; yeniden anavatanımıza kavuşacağız” diyerek beklediler.
Kurtuluş Savaşı döneminde misak-ı milli hudutları çok açık bir mesajdı: “Benden medet ummayın, benim derdim bana yeter...”
Ama hayır, Kıbrıslı Türkler yine laf dinlemediler, anavatanlarından medet ummayı sürdürdüler. Türkiye’ye kavuşma özlemi, koca bir yüzyılın en güçlü siyasal duygusu olarak kökleşti.
Türkiye hükümeti 1960’larda “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yaşatın” dedi, toplum, önde gelenleri başta olmak üzere bunu da dinlemedi. “Taksim olmazsa ölüm olur” diyerek, yine o büyük gövdenin açacağı kucağı beklemeye koyuldu.
Zaman, 19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren, “anavatan”ın stratejisi ile “yavru vatan”ın duygusu arasında uyumsuzluk yaratacak şekilde aktı.
Kıbrıslı Türkler yaklaşık 100 yıl boyunca kendilerini terk edilmiş hissettiler. Ama Türkiye onları sahiplenmekte çeşitli zorluklar yaşadı. Kıbrıslı Türkler, “yuvaya dönmek” istediyse de Türkiye onlara kapıyı açamadı...
Bugün durum farklı. Artık Türkiye “beraberiz” diyor ama Kıbrıslı Türkler kendi halinde yaşamanın düşünü kuruyor.
Recep Tayyip Erdoğan, “çözüm olmayınca farklı alternatiflerimiz var” diyor. KKTC’nin tanıtılması konusunda pek umutlu konuşmuyor. “Filistin de istedi ama olmadı” demeyi de ihmal etmiyor.
Çözüm olmayacak ve KKTC tanınmayacaksa “farklı alternatif” olarak elimizde ne kalıyor? Yoksa afişlerdeki “Yarınımız Bir” sözü, Erdoğan’ın kafasındaki en güçlü alternatifi mi anlatıyor?
Erdoğan son açıklamalarında büyük ölçüde “çözümsüzlüğü” ilan etti. Tanınma konusunda ise pek hevesli olmadığı anlaşılıyor. Başbakan’ın sözlerine ve son zamanlardaki ilişkinin seyrine bakarak, KKTC’nin yönetsel özerkliğini iyice azaltan yeni bir dönemin eşikte olduğunu tahmin etmek mümkün.
“Dün’de olsaydık bu alternatifte birleşebilirdik. Ama Kıbrıslı Türklerin anavatana dönüş özlemiyle geçirdikleri günler artık gerilerde kaldı. Şimdinin beklentisi, kendi kendini yöneten müstakil bir yönetsellik…
Türkiye Kıbrıslıların kalbindeki yerini koruyor. Sorun şu ki Türkiye’nin stratejisi ile Kıbrıslı Türkler’in duygusu yine çakışmadı…