Çok kötüsünüz, çok...

Gören de içinizdeki insan sevgisi dolup taşıyor sanacak...

Ramazan boyunca iftarlarda, maneviyatın öneminden, dayanışmanın erdeminden söz etmekten yorgun düştünüz. Ramazan hediyelerinizi, sevginizi de katarak güzelce paketlediniz.

Fakirleri, düşkünleri armağana boğdunuz.

Sevindirdiğiniz garibanlardan dinlediğiniz her acıklı öyküde kendinizden geçtiniz; gözlerinizi sildiniz... Toplu sünnetlerde; korkmuş yavrucakları, yanaklarını okşayarak teselli ettiniz...

İçinizdeki sevgi o kadar boldu ki bayram öncesi hapishaneye koştunuz; mahkumları da kucakladınız. Hatta hızınızı alamayarak, “sizlerle aynı ortamda olmaktan büyük mutluluk duyuyorum” bile dediniz. Böylece izbe yerin, mutsuz yüzlerine nur düşürdünüz.

Eşleriniz de hiç boş durmadı. Muhtaçlara yardım için arı gibi çalıştılar durdular. Ellerinde yardım paketleriyle gezmedikleri hastane, yurt, bakımevi kalmadı. Fotoğrafçılara poz verirken yüzlerine yerleştirdikleri o eda, vicdanlarının paklığını ne de güzel yansıttı...

Kermesler, çay partileri ve bağış merasimleri... Birinden diğerine koştular; sevdiler, sevindirdiler...

Merhamet törenlerine bakılırsa hepiniz dünyanın en iyi insanlarısınız. Fakat törenlerden artakalan zamanlarda öyle şeyler yapıyorsunuz ki insanların kanını donduruyorsunuz.

Hem ilkokul çağındaki çocukları soktuğunuz sınavlar şaibeli hem de ilkokul müdürlerini belirlemek için yaptığınız sınavlar... Sünnet ettireceğiniz çocukların arasına bile torpillileri sokuşturuyorsunuz.

Partinizin gençlik kolları üyelerine iftiharla müjde veriyorsunuz “bayramdan sonra istihdam var” diye... Sonra da sınavsız ve vicdansız bir şekilde, parti kodamanlarınızın hazırladığı “bizim çocuklar” başlıklı listeler arasından seçimler yapıyorsunuz.

Medya bu operasyonu başınıza yıkacağı yerde “başbakan sözünü tuttu” diye sizi pohpohladıkça cüretinizi daha da artırıyor ve “istihdamlar sürecek” diye böbürleniyorsunuz.

Birilerini sihirli değneğinizle ihya ederken; kalanları merhamet şovlarınız için gerekli koca yığına boca ediyorsunuz. İnsanlar yalvarsın, ayaklarınıza kapansın istiyorsunuz. İş için kapınıza dayansın, size yakarsın... Olmadı makarnalı, bulgurlu yardım kolinize muhtaç olsun, fotoğraf karenizi doldursun...

“Memlekette ilk kez sınavsız istihdam yapılmıyor ki; bizden öncekiler de yapmıştı...” derken sesiniz bile titremiyor. Sanki sizden öncekilerin de kalpsiz olması, içimizi rahatlatıyormuş gibi...

Çocuklar arasında dahi ayırım yapan, gençleri kendince sınıflayan; devlet olanaklarını kendi insaf dışı ölçütlerine göre heba eden; yönettiği ülkeyi kendi kişisel mülkü, yönettiği insanları ise yüce krallığının alelade tebası sayan herkes merhametsizin ta kendisidir.

Arada “sevinin kullarım” edasıyla üç beş kişiye hediye paketi dağıtmak, kimseyi erdemin doruklarına tırmandırmaya yetmiyor.

Kötü idareci olmak başka, kötü kalpli idareci olmak bambaşka... Kötü idareci uğraşır didinir ama düzgün iş çıkaramaz... Kötü kalpli idareci ise işte böyle “adaletsiz” davranır.

Sahi, bir “merhamet töreni”nden diğerine koşarken, vicdanınızı nerede düşürdünüz siz?

Yazı biraz ağır mı kaçtı? Hiç de değil... Asıl ağır olan şey, sizin taşlaşan kalbiniz...

- - - - -

{ "vars": { "account": "G-2P5695J8JB" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }