Yılmaz, ASO Geleneksel Büyükelçilikler Resepsiyonu'nda konuştu.

Orta Vadeli Program'ın (OVP) öngörülebilirliği güçlendirdiğini, böylece yatırım için sağlıklı bir ortamın sağlandığını belirten Yılmaz, "5 Eylül'de ilan ettiğimiz Orta Vadeli Program geçen yıl ilan ettiğimiz programın bir devamı niteliğinde. Temel amaçlarımız değişmiyor. Nedir onlar? Enflasyonu düşürmek, orta vadede tek hanelere indirmek, bunu yaparken büyümemizi belli bir dozda ve istihdamımızı sürdürmek, bir taraftan da az önce bahsettiğim depremin yaralarını sarmak, deprem bölgelerini rehabilite etmek." ifadelerini kullandı.

TEMEL HEDEF ENFLASYONU DÜŞÜRMEK

Erdoğan'dan asgari ücret açıklaması: Çalışanı enflasyona ezdirmedik Erdoğan'dan asgari ücret açıklaması: Çalışanı enflasyona ezdirmedik

Yılmaz, Türkiye'nin yeşil ve dijital dönüşüme hızlı ve etkili şekilde uyum gösterebildiği ölçüde ekonomisini ve sosyal refahını da yükseltebileceğini vurgulayarak, şunları kaydetti:

"Bu çerçevede bir taraftan bu dönüşümü yaparken bir taraftan da az önce dediğim üzere temel hedefimiz enflasyonu düşürmek. Enflasyonu düşürelim ki daha istikrarlı bir ortam oluşsun. Bazen büyüme, enflasyon tartışmaları yapılıyor. Kısa vadede elbette bazı zorluklar içeriyor bu mücadele. Ama şunun bilincinde olmamız lazım. Orta ve uzun vadede büyüme ve enflasyon arasında bir çelişki yoktur. Tam aksine bunlar birbirini destekleyen süreçlerdir. Enflasyonun düştüğü bir ortamda öngörülebilirlik artar, istikrar yükselir, yatırım ortamı iyileşir, büyümeniz istikrarlı bir şekilde devam eder. Dolayısıyla bunları birbirinin zıddı gibi görmemek gerekir."

Enflasyonda geçiş döneminin geçen haziran ayı itibarıyla tamamlandığını, bu dönemde risklerin azaltılıp temellerin sağlamlaştırıldığını anlatan Yılmaz, şu anda dezenflasyon sürecine girildiğini söyledi.

ADIM ADIM HAYATA GEÇİRİYORUZ

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, şöyle devam etti:

"Sağlam bir zeminde enflasyonumuzu düşürme sürecini başlatmış durumdayız. Yüzde 75'lere kadar yükselmişti geçiş sürecinde enflasyonumuz. Dezenflasyonla birlikte hızlı bir geriye gidiş var. Son birkaç ayda 23,5 puan civarında bir düşüş söz konusu ve son geldiğimiz ağustos ayı enflasyonumuz 52'lere kadar gerilemiş durumda. Eylül ayı enflasyonuyla birlikte 50'nin altını, 40'lı rakamları göreceğimizi tahmin ediyoruz. Yıl sonu itibarıyla da yüzde 41,5 gibi bir beklentimiz var. Bu da Merkez Bankamızın tahmin aralığı bandı içinde kalan, üst banda yakın bir beklenti diye ifade edebilirim. Gelecek yıl ise hedefimiz yüzde 20'nin altına inmek. Bir sonraki yıl olan 2026'da ise tek haneli rakamlarla ülkemizi yeniden buluşturmak. Bunun programını yapmış durumdayız. Adım adım bunu hayata geçiriyoruz."

Yılmaz, enflasyonla mücadele edilirken büyümenin sürdürülmesi gerektiğini belirterek, TÜİK'in, Türkiye'nin geçen yılki büyüme oranını yüzde 5,1 olarak revize ettiğini, bu yıl ise ilk 6 ayda yüzde 3,8 büyüme kaydedildiğini söyledi.

Türkiye'nin büyüme hızının, tarihsel ortalamaların altında olmasına rağmen, dünya ile kıyaslandığında oldukça iyi bir performans sergilendiğini dile getiren Yılmaz, AK Parti 2002'de iktidara geldiğinde bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 10'un üzerinde seyrettiğini, sonraki yıllarda AK Parti hükümetlerinin ortalama bütçe açığının ise ortalama yüzde 2,6 olduğunu bildirdi.

CARİ AÇIK TAHMİNİ

Yılmaz, depremin bütçe açığı üzerinde büyük bir etkisi olduğuna dikkati çekerek, geçen yıl bütçe açığının yüzde 6,4 olarak tahmin edildiğini, ancak yıl sonunda bunun yüzde 5,2 ile kapatıldığını söyledi. Yılmaz, deprem harcamalarının çıkartılması durumunda, bütçe açığının milli gelire oranının geçen yıl yüzde 1,6 olduğunu ifade etti.

Bu yılki bütçe açığının son OVP ile yüzde 4,9 olarak güncellendiğini hatırlatan Yılmaz, şunları kaydetti:

"Bütçe açığındaki bu olumlu gelişmenin yanı sıra cari açıkta da çok olumlu bir gelişme gördük. Geçen yıl bu zamanlar cari açığımız yüzde 6'lara yakın seviyedeydi. 60 milyar dolara yakın cari açığımız vardı. Yıl sonu itibarıyla bunu 45 milyar dolara düşürdük. Milli gelirin yüzde 4'üne düştü. Bugün geldiğimiz noktada, 12 aylık baktığınızda geriye dönük olumlu bir gelişme var burada. Yüzde 2'lere gelmiş durumdayız. Yıl sonu itibarıyla cari açığımızın milli gelire oranını 1,7 olarak tahmin ediyoruz."

Yılmaz, cari açıktaki bu düşüşün kalkınma sürecinin önündeki engellerin kaldırılması anlamında çok kıymetli olduğunun altını çizerek, bunun yapısal reformlarla bütünleştirilmesi, bu kapsamda sanayide verimliliğin ve rekabet gücünün artırılması ile teknolojik dönüşümün hızla gerçekleştirilmesi gerektiğini söyledi.

Bütçe ve cari açıktaki bu iyileşmenin Merkez Bankası rezervlerine yansıdığına işaret eden Yılmaz, geçen yıl 98,5 milyar dolara kadar gerileyen rezervlerin şu anda 150 milyar dolar seviyesine ulaştığını aktardı.

GÜMRÜK BİRLİĞİ'NİN GÜNCELLENMESİ

Yılmaz, Kur Korumalı Mevduat hesaplarında da önemli bir düşüş yaşandığını belirterek, bu mevduatların geçen yıl 125 milyar dolar seviyesine kadar yükseldiğini, bugün ise 50 milyar doların altına indiğini, bu gelişmelerin ülkenin risk primine olumlu yansıdığını ve CDS risk priminin geçen yıl 700 seviyelerine ulaştığını, bugün ise 260-270 seviyelerinde seyrettiğini ifade etti.

Türkiye ekonomisinin geçen yıl 1,1 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştığını ve bu yıl sonunda 1,3 trilyon dolarlık bir ekonomi olmasının beklendiğini kaydeden Yılmaz, kişi başına düşen gelirin bu yıl sonu itibarıyla 15 bin doları aşacağını, OVP'nin sonunda ise bu rakamın 20 bin doları aşacağını kaydetti.

Yılmaz, Türkiye'nin son 20 yılda 262 milyar dolar doğrudan yatırım çektiğini hatırlatarak, bir önceki 20 yılda bu rakamın sadece 15 milyar dolar olduğunu ifade etti.

Türkiye’nin gelecek dönemde daha fazla sermaye ve nitelikli iş gücünü cezbetmeyi amaçladığını, bunun sosyal refahın yükselmesine katkı sağlayacağını dile getiren Yılmaz, Türkiye'nin Uluslararası Doğrudan Yatırım Stratejisi doğrultusunda gelecek 4-5 yıllık süreçte dünya genelindeki uluslararası sermayenin yüzde 1,5'ini çekmeyi hedeflediğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği'nin güncellenmesi gerektiğini, bunun her iki taraf için de faydalı olacağını vurgulayarak, Avrupa Birliği'nin de ekonomik büyümesine ve rekabet gücünün artmasına katkı sağlayacak bu güncellemenin, Türkiye için de yeni fırsatlar yaratacağını sözlerine ekledi.