Çok sayıda Rum genci her yıl olduğu gibi bu yıl da motosikletlerle sınır kapılarımıza dayandı...
Hemen hepsinde Yunan bayrağı vardı...
Türk polisiyle göz göze gelen bu gençler, yıllar önce iki Rum gencinin sınır eylemlerinde öldürülmesini protesto ediyordu...
Hiç kimse bu tür olayların yaşanmasını istemez...
Yani birilerinin hayatını kaybetmesi, diğerlerini mutlu etmez...
Ya da etmemeli...
Dünyamızda, özellikle de küçük ülkemizde artık insanların yaşamına son vermeyecek bir düzenin kurulmasını istiyoruz...
Herkes kendi ülkesinde güvenlik içerisinde yaşamalı...
Yıllar önce sınır eylemlerinde hayatını kaybeden İsaak ve Solomu’yu anma çerçevesinde düzenlenen etkinliklerin esas amacı, Türkiye aleyhtarı propaganda yapmaktır...
Yoksa, Kıbrıs sorunu yüzünden hayatını kaybeden yüzlerce insan vardır ve o insanlar için aynı şekilde eylem yapılmıyor...
Rum gençlerini bu tür organizasyonlarda kimlerin kullandığını ve finansmanı kimlerin sağladığını bilmeyen yoktur...
Rum hükümeti, Türk aleyhtarı tüm eylemlerin finansörü ve planlayıcısıdır...
Hükümet para vermezse, gerekli kaynağı kilise sağlar...
Amaç; Türkiye’yi dünyaya karşı ‘işgalci’ göstermek ve suçlamaktır...
Doğruyu söylemek gerekiyorsa, bu tür propaganda faaliyetleriyle Kıbrıs sorununu canlı tutma açısından başarılı oluyorlar...
Ama diğer yandan da, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı saygısızlıklarını göstermiş oluyorlar...
Hemen tüm eylemlerde Yunan bayraklarının taşınması, Kıbrıs Cumhuriyeti’ne karşı saygısızlıktır...
Ve yabancı diplomatlar da bu iki yüzlülüğün farkındadır...
“Rumları çözüm konusunda ne kadar samimi buluyorsunuz?” diye sorduğunuz zaman, Kıbrıs’ta görev yapan diplomatların ezici bir çoğunluğu ‘samimiyetsizliklerinden’ söz ederler...
Hatta onları ‘aptalca’ davranmakla suçlarlar...
Kıbrıslı Türklere gelince...
Çok haklı oldukları bir davada seslerini duyuramıyorlar...
Hiç kimse de onları örgütlemiyor...
Devletin, bu konularla ilgili birimleri ve çok sayıda memuru vardır...
Harcanan para çok büyüktür...
Ama ortaya çıkan hiçbir şey yoktur...
Kendi halkını dahi, tarihi gerçeklerden uzaklaştırmayı başarmış bir yönetim altında yaşıyoruz...
Bırakın yabancıları aydınlatmayı, onlara haklı davamızı anlatmayı...
Kendi halkımızı dahi tarihi gerçeklerden uzaklaştırdılar...
Hiç kimse yaşadığı acıları anlatmak istemiyor ve bugünkü sıkıntılardan başka birşey konuşulmuyor...
İnsanlar günlük yaşıyorlar...
Yarınların ne olacağı hakkında fikir yürütemiyorlar...
Bu gidişat doğru değildir...
Bu gidişat ne devleti, ne de bu devletin vatandaşlarını düzlüğe çıkarmaz...
Tam tersi yok edilişi hızlandırır...
Kendi kendimizi yok etmek istemiyorsak, bu gidişatın devamına izin vermemeliyiz...
Her kademede cesarete ihtiyacımız vardır...
Özel yaşamda bile ‘zor olanı’ ve ‘başarıyı’ elde edebilmek için cesaret ve fedakarlık gerekmiyor mu?..
Elbette gerekiyor...
Ama çoğu insan fedakarlıktan kaçınıyor, cesaretini ortaya koyamıyor...
Cesaretten yoksun olanlar kaybetmeyi göze alanlardır...
Günü geldiğinde “keşke” derler ama iş işten geçmiş olur...
Devletlerin devamlılığında ve kalkınmasında ‘cesur yönetimlerin’ rolü kadar halkın ortaya koyacağı cesaretin etkisi çok büyüktür...
Güzel günler için cesur adımlara ihtiyaç vardır...