AK Parti ile değişim

Milliyet'teki ilkyazımın başlığı, "Kıbrıs'ta gündem karışık"tı. 7 Ocak'taki yazıma, "(...) Türk kamuoyunun yıllardır sadece Kıbrıs sorunu nedeniyle izlediği Kıbrıs Adası’nda son zamanlarda ilginç şeyler oluyor. Kıbrıs sorunu, gerek Rumlar, gerekse Türkler tarafından adeta unutulmuş durumda(...) diye giriş yapmış ve Güney Kıbrıs yapılan Başkanlık seçimlerinin birinci gündem maddesinin "ilk kez" Kıbrıs sorunu olmadığına işaret etmiştim. Çünkü Başkanı Dimitris Hristofyas döneminde başlayan ekonomik tufan, seçimlerin gündemi olmuştu. Şimdi aynı görüntünün bir benzeri ise 28 Temmuz'da erken seçime gidecek Kuzey Kıbrıs'ta yaşanıyor. Erken seçimde ülkeyi 5 yıl yönetecek "iktidar" belirlenecek. Ancak sokaklar 'sessiz', 'heyecansız..." 'Kıbrıs sorunu üzerine kurulu' bir propaganda yerine, "ekonomik programlar, özelleştirmeler, vatandaşlıklar" birinci gündem. Kıbrıs sorununda bir hareketlenme görmeyen Kıbrıslı Türkler, gelecekte yaşamlarını yakından etkileyecek süreçlere odaklanmış durumda.

Öncelikler neler?
Mesela özelleştirme! Bir kesim özelleştirmeye "kesin bir dille" karşı çıkarken, bir taraf "zarar eden devlet kurumlarının" özelleştirmesinden yana. Örneğin Elektrik Kurumu ciddi bir zarar içerisinde. Milyonlarca TL borcu var. Bunun yanında milyonlarca TL de alacaklı. Alacaklı olduğu kurumların başında devlet geliyor. Gelmiş geçmiş hiçbir hükümet borçlarını ödememiş. Belediyeler ve bazı "güçlü" işadamları elektrik borçlarını ödemiyor. O nedenle; kurumun kurtuluşu için özelleştirmenin uygulanması gerekliliği ortaya çıkıyor. Bir taraf Türkiye ile imzalanan 2013-2015 Ekonomik İşbirliği Protokolü'nün "kesinlikle" devamını isterken, bir başka kesim programın ana hatlarıyla kalmasını ancak "değişmesi" gereken bölümleri olduğunu savunuyor. Programa göre, Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs'a yapacağı ekonomik katkı 3.5 milyar TL'ye çıkıyor. Yine bir taraf, Türkiye'den KKTC'ye yerleşen ancak yıllardır "hak etmesine" rağmen vatandaş olamayanların "ivedi" olarak KKTC vatandaşlığına alınmasını savunurken, diğer taraf, "vatandaşlıkların hak edilenlere verilmesini, ancak kritere bağlanarak hak etmeyenlerin vatandaş yapılmamasını"istiyor.

Devlet gibi devlet!
Öte yandan parti liderlerinin neredeyse "tamamı", KKTC'nin artık kendi ayakları üzerinde durması gerektiğini ve bir anlamda Türkiye'ye 'yük olmaktan' kurtulması zorunluluğuna işaret ediyor. Dışa bağımlı bir ekonomi yerine üretim ve yatırımın egemen olduğu bir KKTC'nin hem vatandaşların refahı hem de olası bir çözüm sürecinde daha sağlam argümanlara sahip olunmasının ön koşulu olduğu yönündeki inanç epey güçlü. Şimdiye kadar sürdürülmüş olan ancak AK Parti iktidarı ile aşılmaya çalışılan 'Türkiye parayı versin' mantığının artık eskidiği ve işe yaramadığı bir gerçek. "KKTC'nin kendi ayakları üzerinde durabilen, basiretli bir devlet olabilmesi" için Türkiye ile ilişkilerin önemi de bu noktada hassasiyet kazanıyor. Siyasiler; AK Parti iktidarının artık eskisi gibi bir KKTC görmek istemediğinin, üretimiyle, yatırımıyla, çalışan sektörleriyle, verimli işleyen kurumlarıyla 'devlet gibi devlet' görmek istediğinin ve işbirliği protokollerinin de bu temelde ele alındığının farkında. 28 Temmuz seçimleri de, Kıbrıs Türk halkının bahsettiğimiz argümanlara ne kadar sahip çıkıp çıkmadığını gösterecek.

{ "vars": { "account": "G-2P5695J8JB" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }