AB'nin Türklere yaklaşımı – 2

Bu konudaki ilk yazımda Avrupa Parlementosu Başkanı Martin Shulz'un Türkiye'ye yaptığı ziyareti sizlere aktarmış ve oradayken nasıl hem Türk dostu havasında gezip tozduğunu hem de Türkiye'nin bölünmesinin AB'ye girmesine yardımcı olacağı gibi saçma sapan tavsiyelerde bulunduğunu ve bunları da söylerken “ben bunu bir dost tavsiyesi olarak söylüyorum” dediğini yazmıştım.

Tabi buna koordine olarak da eskiden beri tescilli Türk düşmanı olan eski Belçika Başbakanı, şimdiki Avrupa Konseyi Başkanı Van Rompuy'un da ayi günde Rum tarafını ziyaret ederek hem Hristofyas yönetiminin ne şahane bir AB dönem başkanlığı hazırlığı içerisinde gördüğünü hem de Kıbrıs (Rum) Cumhuriyet'inin “bazı aday ülkeler tarafından” tanınmamasının kebul edilemez olduğunu açıkladığını sizlşere aktarmıştım.

Senaryo devam etti ve Van Rompuy adadan ayrılır ayrılmaz Shulz başkanlığındaki Avrupa Parlementosu heyeti güneye geldi. Oradaki temaslarını heyet olarak yaptıktan sonra KKTC'ye geçecek heyet başkanları Shulz olmadan geçtiler. Çünkü daha birkaç gün önce Türkiye'de ağırlanan ve her mikrofon gördüğünde Türkiye'ye ülkeyi ikiye bölüp güneydoğuda tamamen özerk bir yapıya gidilmesi gibi “dostça” tavsiyeler yapan Shulz efendi KKTC'ye geçmeti reddeti. Güneyde kalarak hem Hristofyas'ın yanıbaşından Türklere tehditler savurdu hem de Rum tarafına her konuda açık destek belirtti.

Shulz Lefkoşa'nın güneyinden Rum meclis başkanı tescilli Türk düşmanı ırkçı Yannakis Omiru ile sınıra yaklaştı ve güneyden kuzeye “baktı”. Rum gazteleri de Shulz'un Yeşil Hattı gezdiğini ve “işgali hissettiğini” yazdılar. Yani Şekspir yazsa böyle güzel yazamazdı. Acaba Brüksel'de bu senaryo için ne kadar kafa patlattılar diye merak ediyorum. AB içerisindeki her vatandaşın verdikleri vergilerden maaş alan bu aktörler zamanlarını böyle yapıcı işler için harcıyorlar. Nasılsa amaç ortak, Türk düşmanlığında Rumlarla ortan noktaları çok. Bir de Ankara Shulz ve Ropuy gibi AB içerisindeki daha birçok yetkilinin gerçek amaçlarını anlasa da adamları yedirip içirip sonra da hakaretlerine maruz kalmasak... Sahi hatırlarsanız size Türkiye'de iken Bilde Üniversitesi'nin de Shulz'u Onursal Doktora ile ödüllendirdiğini de yazmıştım. Tekrarladığım için kusuruma bakmayın ama ben de hala daha inanamadığım için belirtmeden geçemedim.

İşte Shulz'un Rum tarafından yaptığı açıklamalardan bir dizi inciler: “ Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti'nin dönem başkanlığı çok iyi bir dönem başkanlığı olacaktır”. Batmakta olan bir ekonomisi olan Rumların zaten ekonomik krizde olan AB'yi çok iyiden aşağa yöneteceğini sanmıyor demek ki...

Önümüzdeki altı ay içerisinde AB'nin nasıl finanse edileceğiyle ilgili kararlara varmaları gerektiğine işeret eden Shulz Hristofyas'ın yerine getirilecek büyük bir göreve sahip olacağını söyledi. Kendi kasaları tamtakır olan Rumlar AB'nin kendini nasıl finanse edeceğini yöneteceklermiş.

Ve benim kişisel favorim olan söylemi: “eğer şapkam olsaydı çıkaracaktım. Bu ülkenin (yani Rumların) becerileri ve Avrupa ekonomik konularıyla ilgili bilgisinin önünde eğiliyorum”. Adam ya herkesle dalga geçiyor ya da bu işin içinde bir bit yeniği var, ne dersiniz?

Shulz'un Türkiye ve Kıbrıs gezileri, onun Türkiye'de bulunduğu anda Rompuy'un Rum tarafında Türkiye'ye ateş püskürmesi bir senaryonun parçasıdırlar. İşin kötüsü bence oyunun sadece ilk perdesini oynuyorlar. Ne yazık ki bizler de Türkiye'de kürtaj konusu, KKTC'de de Saray-Başbakan-UBP çekişmesi ve hesaplaşması, grevler, toplanıyoruz hareketi diye diye içimize kapandık kaldık.

Benim kişisel çabalarımla ulaştığım bilgiler bile korkunç bir Rum-Yunan-AB oyunuyla karşı karşıya olduğumuzu teyit etmektedir. Uyanmalıyız!

{ "vars": { "account": "G-2P5695J8JB" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }